18 Temmuz 2008 Cuma

BURGAZ'A 'LÜLE' NEREDEN GELMİŞ?

Kentimizin adının anlamını biliyor muyuz ?
Yerdeşlerimizin büyük çoğunluğu bu soruya şöyle yanıt vereceklerdir:
Lüleburgaz yakınlarında lületaşı çıkıyormuş!...”
Kentimizin geçmişine ulaşabileceğimiz pek kitap yok. Üzgünüz ki; bu gününü gösterebileceğimiz bir broşür bile yok.
Sayın Orhan Suat’ın “Her Yönü İle Lüleburgaz” kitabında kent adının anlamı ile ilgili bilgi yok.
Lüleburgaz Belediyesi Kültür Yayınları’ndan çıkmış, Müderrisoğlu’nun yazdığı “Lüleburgaz ve Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi” kitabının 20. sayfasında; “Böylece, daha sonraları yoğun üretimi yapılacak çubuk lülelerinden dolayı ‘Lüleburgaz’ ismini alacak Osmanlı kentinin temeli atılmış olur.” sözleri okunmakta.
Şimdiye dek duyduğumuz bu sav yanlıştır ve değişmelidir.
Lüle’, bir anlamıyla andırdığı şekil gibi taşa, toprağa da adını vermiş bir sözcüktür. Bu mantığın doğru olması durumunda kentimizin adının “Lületaşıburgaz” olması gerekmez miydi ?
Bergos” adının başındaki ‘Lüle’ ekinin 16. yy.’dan sonra kullanılmaya başlandığı karşımıza çıkan kitap ve belgelerde görülmekte. Saray yazışmalarında diğer Bergoslardan ayrılması için kullanılan ‘Lüle’ eki daha sonraki yıllarda halk tarafından da benimsenerek kullanılmış.
Sözlükler “Burgaz” kelimesinin Yunanca’da “kale, küçük şehir” anlamına geldiğini yazar.
İnceleyenler göreceklerdir ki, sözlüklerde ‘Lüle’nin birbirinden ayrı birkaç anlamı vardır. Bu anlamların kentimizin geçmişine ve geleceğine uyarlanarak yorumlanması gerek:
1) - Çubuklarla nargilelerde tütün ve tömbeki koymaya mahsus aletin adıdır.- Çubuk ve nargilelerin ucuna takılan ve içine tütün veya tömbeki doldurmaya mahsus olup pişmiş topraktan yapılmış ve fincan gibi ağzı açık ve dibinde bir deliği bulunan küçük kab.”
14. Yüzyıl ortalarına kadar kentimizdeki kale burçları gökyüzüne dev lülelerle yükselmekteydi. Osmanlıların kente girdiği 1360 yılında yaşanan ve on bir yıl süren depremler, Osmanlılarla birlikte bu kaleyi ve burçlarını yıktı. Günümüzde kente adını verebilecek ‘Lüle’ burçların kalmadığı bir gerçek.
‘Lüle’ diye anılan bu küçük kapların yakın geçmişte de günümüzde de kente adını verecek kadar üretimi yapılmamış. Bazılarının söylediği gibi bir miktar üretimi olsa da Lüleburgaz’ın adının tütün, tömbeki, esrar vb. keyif veren uyuşturucularla anılması kentimize bir şey kazandırmaz.
2) – Çeşme veya musluğa suyun istenildiği miktarda akması için takılan boruya,
- Kağıttan yapılmış külaha,
- Halka gibi yuvarlak ve devirli şeylere,
- Özellikle hanımların başlarındaki boru şeklinde kıvrılmış saça,
- Zincir baklalarına,
- Yün, iplik gibi şeylerin çile halinde kıvrılmış olan parçalarına,
lüle denir.”
Teknikte, dokumada ve halk arasında kullanılan ‘Lüle’nin bu anlamları Burgaz’ın adına ön ek olamaz.
Lüle’, Lale Devri gecelerinde kentimizde havuz başında yapılan yukarıdaki anlamları çağrıştıracak sapık eğlencelerden de kalmamıştır.
3) - Lüle, bir su ölçeğidir. 30 Dirhem (96,21 gr.) ağırlığında kurşundan yapılmış yuvarlak bir kürenin girebileceği delikten akan 5 zira (3.79 mt.) yükseklik basıncına sahip su miktarına verilen addır. Bunun dörtte birine masura, onun da dörtte birine çuvaldız denir.”
Lüleburgaz’ın ‘Lüle’si işte bu anlamdan gelmektedir.
Kentimizdeki yer altı ve yerüstü sularının bolluğu bunun geçmişten bugüne süregelen köklü bir kanıtıdır.
Kentimizin mimarı Koca Sinan, Edirne’nin su sorununu 1530 yılında yaptığı sarnıçlarla, su yollarıyla, su terazileriyle gidermiştir. O günün üstün tekniklerini kullandığı yapıtlarının büyük çoğunluğu Edirne’de hala sapasağlamdır.
Koca Sinan Edirne’den kırk yıl sonra girmiş Burgaz’a. Kaynarca’dan getirdiği suyu Edirne’dekinden daha üstün sistemlerle kente dağıtmış. Lüleburgaz’ın altında kimsenin değer vermediği bina temelleriyle körelttiği, yok ettiği bir hazine yatmakta. Sarnıçlar, su yolları, çeşmeler sahiplenilmediğinden olsa gerek araştırılmamış, unutulmuş.
‘Lüle’nin tanımında yazılan “5 zira yükseklik basıncı” Mimar Sinan’ın olasılıkla sevinerek kullandığı bir ölçü. Lüleburgaz’ın altında bulunan iki dev sarnıç arasında bu basıncı sağlayacak kod farkı bulunduğundan ötürü su terazilerine gerek duymamış. Yani, şu anda Gençlik Parkı yakınlarında yeraltında bir yerde unutulmuş sarnıçla, eskiden kitaplık olarak kullandığımız Sıbyan Mektebi’nin hemen altında bulunan sarnıç arasındaki yükseklik farkı 3.79 mt.’den fazladır. Sarnıçlar arasındaki bağlantı, dehliz içine yerleştirilen tuğla künklerle basınç yitirilmeden sağlanmıştır.
O gün için bu basıncın kendiliğindenliği yaşanan evin, arsanın değerlenmesi açısından çok önemliydi.
Eskiden hamam ve konaklara gelen sular bunların sahipleri tarafından bir bedel karşılığında satın alınmaktaydı ve bu su alma senetlerinde yazılı miktara göre su alma hakları vardı. Filan konağın veya hamamın bir lüle, iki masura suyu var denirdi. Bu su hakkı emlak gibi senetle alınır satılırdı.
Burgaz’daki uygun basınçlı bol su yaşam kaynağı olmuş. Sıbyan Mektebi ile cami arasında bugün değerbilmezlerce toprağa gömülen ve üzerine yapı temeline zarar verecek şekilde sık aralıklarla ağaç dikilen dört köşe havuzda bulunan fıskiyeden bu basınçla fışkıran suyun minare boyuna ulaştığı çevresine canlılık verdiği gerçektir.
Lüleburgaz’ın ‘Lüle’sinin de anlamı işte budur.


Hüseyin Kenan GÖREN



Yararlanılan kaynaklar:
Osmanlı Tarih Lugatı – Mithad Sertoğlu
Enderun Kitabevi – İstanbul, 1986 S. 204

Sanat Ansiklopedisi Cilt 3 – Celal Esad Arseven
Milli Eğitim Basımevi – İstanbul, 1950 S. 1245

Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü 2 – Mehmet Zeki Pakalın
Milli Eğitim Basımevi – İstanbul, 1952 S. 372

Büyük Türkçe Sözlük – D. Mehmet Doğan
Birlik Yayınları – Ankara, 1981

2 yorum:

luleburgazli dedi ki...

Hüseyin bey merhaba;

yazınızı okudum bende istanbulda yaşayan bir LÜLEBURGAZ lıyım ve lüleburgaz adının sizinde bahsettiğiniz seçeneklerden şimdi bu nargilelerde kullanılan lüle den geldiğini ve zamanın en iyi lülecilerinin lüleburgazda yetiştiğini sanıyordum geçen gittiğim safranbolu seyahatimde de tarihi lüle leri görüncü elin safranbolunda tarihi kalıntı olarak bulunmuş da benim memleketimde niye yok tan yola çıkarak kafamda az önce bahsettiğim anlamdan yola çıkarak zamanında lüle ile meşhur memleketimin neden lüle imalatı yok bu konuda kültür ve turizm bakanlığına belediyeye başvurup ekmek kapısının açılması ve lüle nin gerçek erbabına devredilmesi için neler yapabilirimi düşünürken bu sabah tekrardan araştırmak istedim ve yazınızı gördüm teşekkürler iyi bir araştırma gerekecek sanırım o bahsettiğini sarnıçlar ortada yok çok yazık... aydınlattığınız için tekrardan teşekkürler...

Unknown dedi ki...

Hüseyin bey merhaba;
Bir mimarlık öğrencisi olarak verdiğiniz bilgiler ufkumu genişletti teşekkürler.