20 Ocak 2013 Pazar

KARAKOÇ ÖĞRETMEN'E...



Mehmet Karakoç Öğretmen, sekiz yıl önce bu günlerde sonsuzluğa uğurlandı…
Ardından, okuyamayacağını ve yanıtlayamayacağını bile bile ona bir mektup yazdım; oysa, Karakoç Öğretmen’i hiç tanımam…
Belki birkaç kez karşılaştık sağlığında ama hiç konuşmuşluğumuz olmadı.
Karakoç Öğretmen’in yaşamında yaptıkları, binlerce insan gibi benim de yaşamımı değiştirdi.
Sonsuzluğa ulaştığı o sabah Hamdi İlker abim ile -ki, o da şimdi sonsuzlukta- telefonla görüştüğümüzde Karakoç Öğretmen’in sonunu öğrenmiş, eşimle konuştuğumda da, ilkokul sonrası kısa bir dönem öğretmeni olduğunu duyup şaşırmıştım.
Karakoç Öğretmen, bu günün Lüleburgaz’ına yararlı olacak ne büyük işler başarmış!..
Kendi köyü olan Karaağaç’ta on yedi yıl öğretmenlik yapmış. Okulun açık olduğu öğrenim dönemleri dışında da yüzlerce öğrenciye kurs vermiş; onları sınavlara yetiştirmiş.
Eğitim-öğretimin önüne konulan bir yığın engele karşın Trakya insanı aydındır... Bu aydınlığı yaratan en büyük unsur da Kepirtepe Köy Enstitülü öğretmenlerdir; onların yetiştirdiği ve şimdilerde emeklilik zamanlarını yaşayan öğrencileridir.
Hepsi Trakya çocuklarıdır…
Bolu Öğretmen Okulu mezunlarıdır, Edirne Öğretmen Okulu mezunlarıdır…
Onlar, ellili yılların sonlarında Burgaz’ın, Babaeski’nin, Pınarhisar’ın köylerinden Karakoç Öğretmen’e ve onun gibi kurtarıcılara başvurdular. İlkokulu yeni bitirmiş, öğretmen okullarının sınavlarına hazırlanıyorlardı. Anne ve babalarından uzakta Karaağaç’a gelmişlerdi. Kepirtepe’den aldığı üretime yönelik eğitimle gelenlere kurs verdi. Karakoç Öğretmen onları köydeki uygun evlere dağıttı, her gün tüm dertleriyle ilgilendi ve kendi çocuğu gibi ellerinden tutup yol paralarını bile cebinden vererek Bolu’ya, Edirne’ye götürdü.
Onlar da, Öğretmen Okulu sınavlarında Karakoç Öğretmen’i hiç utandırmadılar, sınavı kazandılar.
Karakoç Öğretmen’in beklediği buydu; ne üç kuruş para, ne de maddi armağan…
Eşim de onlardan biriydi. Söylediğine göre de, Bolu Kız Öğretmen Okulu’nda okuduğu dönemdeki bine yakın öğrencinin dokuz yüzü Trakyalı imiş…
Sınavları zordu ve o günün Öğretmen Okulları, şimdiki Anadolu Liseleri, Fen Liseleri düzeyinde idi… 
O günün öğrencileri şimdiki çocuklar gibi her şeyi beyazcamdan yalan yanlış değil; deneyerek, tanık olarak öğrendiler...
Karakoç Öğretmen, Vehbi Dinçer Öğretmenimle birlikte Türk Hava Kurumu’nda uzun yıllar çalışmışlar. Ne ilginç anılar var ardında…
Hele o, Kepir’de öğrenciyken kızlar yatakhanesi yanında kazdığı temel çukurunda uyuyup kalması, uyanıp çıkınca da ardından temelin çökerek toprakla dolması öyküsü…
Öyküyü işiten herkes “ya orada kalsaydı, toprak altında!..” demiş ya; öyle olsaydı benim eşim diğerleri gibi gidebilir miydi Bolu’ya?
Bir de kaskette bulunan paranın öyküsü var, çok sıcak bir öykü…
“Kepirden İnsana” adlı kitabında yazmış, Mustafa Sarıoğlu Öğretmenim…
Karakoç Öğretmen hiç kitabı olmadan bitirmiş ilkokulu, yokluktan… Sınavı kazanınca da Kepirtepe düşmüş usuna. Düşmüş ama kayıt için 20 lira katkı parasını işitmişler koşul olarak... Babası yeni yaptığı ve hiç kullanmadığı ağaç arabasını 10 liraya satmış, oğlu Mehmet’in elinden tuttuğu gibi Kepirtepe’ye gitmişler. Paraya alışkın olmayanlar gibi kasketin içine konulan 10 lira baş üstünde taşınmış. Yolun yarısında paranın konulduğu yer unutulmuş… Kontrol etmek istenince de aranmış, bulunamamış.
Kayıt, katkı parası ödenmeden yapılmış ki; Kepirtepe bitmiş, öğretmen olunmuş…
Ya dönüşte kasket içinde bulunan 10 liranın sevinci, baba oğlun sarmaş dolaş olması!..
Ne mutlu böylesi çevresine yararlarla dolu yaşayan, yaptıklarıyla ölümsüz olanlara…
Mehmet Karakoç Öğretmen, bu günün öğretmenlerine her zaman örnek olmalı.