Aslında, insanın yanıtını bildiği soruları sorması ayıptır.
Ayıptır ama yine de sormadan edilemez.
Sormasak ya!.. Dertsiz, tasasız unutup gitmiştik aslında…
Soru şu: Sakızköy’de yaşananlardan, Tatarköy’de
yaşanacakları değiştirebilmek için ders çıkarmayacak mıyız?
Bildiğimiz yanıtın çokçası ahlakla da ilgili…
Filozofun biri, “iki türlü ahlak vardır” demiş ya; biri
kölenin ahlakı, öbürü efendilerin…
Sürdürmüş lafını Filozof; “köle ahlakı kurallara uymak
üzerinedir, efendi ahlakı ise amaca ulaşmak üzere”…
Sonuçta bizler birer birey olarak uygar bir ülkede
yaşadığımızı biliyoruz…
Değil mi?
…
Baştan söylemek gerek!..
Kağıt fabrikalarına gelen hurda kağıdın %5’i yabancı katı
madde diye adlandırılan cisimlerden oluşur. Bunlar kağıt üretimine girmeden
uzaklaştırılır. Üretimin hemen hemen her aşamasında asit ve baz bulaşığı
atıklar oluşmaktadır. Yani bunlar bedene, doğaya zarar veren atıklardır; her ne
kadar “zararsızdır”, “izinlidir” diyerek toprağa gömülse de kanser yayar,
doğayı kirletir.
…
Lüleburgazlı İl Genel Meclisi Üyeleri’nin Savcılığa suç
duyurusunda bulunduğu Sakızköy olayı başladığından bu yana iki yıl oldu.
Sakızköy ile Karaağaç arasındaki göletin karşısındaki
çukurlara kamyonlarla kağıt fabrikası atıkları getirilmiş; atıklar çukura
dökülür dökülmez kenarda bekleyen kepçe ile çöplerin üzeri toprakla örtülmüştü.
Çevrede yaşayan duyarlı insanların tepkilerine, feryatlarına
karşın bu işlem haftalarca sürdü ve unutuldu gitti.
Sonra yandı bu atıklar.
Sakızköy ne ilk idi, ne de son…
Oradaki çöp gömme işlemi gözlerden kaçırıldı ama fabrikalar
çalışıyor, elek altı atıklar ha bire üretiliyordu.
O kadar çok atık üretiliyor ve artık gömecek yer
bulamıyorlardı ki; atıkların halledilmesi için devreye aracı “geri dönüşüm
şirketleri” girdi.
Nereden geldiği belli atıkların Pınarhisar yakınlarındaki
terk edilmiş taş ocağına gömüldüğünü gördük. Babaeski çöplüğüne gömüldüğünü
duyduk. Bilmediğimiz kim bilir kaç yere gitti bu atıklar…
Asitli plastikli atıkların halledilmesi kaçak yollardan
mıydı, yoksa yerel yöneticilerimizin izniyle miydi bilinmez…
Bu yıl mart ayı ortalarında sağanak yağışlı bir cumartesi
günü, habire üretilen bu kağıt fabrikası atıklarının Tatarköy Göleti yanındaki
çukurlara birileri tarafından gömülürken gördük.
Belki günlerdir sürmekteydi bu işlem, hangi aşamasında haber
almıştık bilinmez...
Damperli tırlardan oluşan bir konvoy çamurlu yoldan
tırmanarak göletin yanındaki çukura boşaltıveriyordu yükünü… Sakızköy’dekinden
daha canavar iki kepçe de hemen toprakla örtüyordu çöplerin üzerini.
İşleri bozuldu belki yakalananların ama birkaç kişi dışında
kimse rahatsız olmadı.
“Tatarköy’e gömülen atıklar kaldırılacak” dediler,
kaldırılmadı.
Çorlu’dan Gazeteci Murat Sevgi geldi. Önce Tatarköy’ü, sonra
Sakızköy’ü birlikte dolaştık. Sakızköy’de çöpler yanıyordu. Murat, sıcak çöp
küllerinin içine kaydı, yandı.
O zaman biraz ilgilendi, ilgililer.
Kimin ne tepki verdiğini, atık gömenleri nasıl
savunduklarını, yalanları dolanları, “ Tatarköy olayını büyütmeyin” diyenleri
ve art niyetlileri gördük.
Bu güne dek değişen hiçbir şey olmadı.
…
Uygar bir ülkede yaşayan bir birey olarak bizleri
yönetenlerden çevre katliamlarına göz yumanlarının, beceriksiz ve aptal
olduklarını düşünemeyiz. Bazı seçilmiş yerel yöneticiler bize iyi hizmet
etmiyor olabilir. Demek ki başkalarına hizmet ediyorlar ki, dönemlerce
koltuklarını koruyabiliyorlar...
…
Şu anda bile değişen bir şey yok…
Çok değil yakın zamanda Tatarköy’e gömülen atıklar da
yanmaya başlayacak, cennet göletin yanında kızgın küllerden oluşan sıcak bataklıklar
oluşacaktır.
Tatarköy, Eskitaşlı ile sınır; aralarında güzel bir orman ve
yörenin yaşam kaynağı gölet var.
Eskitaşlı’da yapılmak istenen çöplüğü anımsayın… O planlarda
da birileri o koskoca göleti yok saymıştı.
O birileri bu güzelliklere göz dikmiş nedense... Güzellikleri
sinsice yok etmeye, yaşamımıza kanseri sokmaya uğraşıyor…
Görüyoruz, biliyoruz ve direniyoruz.
Tatarköy’de gömülen atıkları hiç unutmayacağız.
Hüseyin Kenan GÖREN