9 Temmuz 2014 Çarşamba

KAĞIT FABRİKALARI VE TATARKÖY


Aslında, insanın yanıtını bildiği soruları sorması ayıptır.
Ayıptır ama yine de sormadan edilemez.
Sormasak ya!.. Dertsiz, tasasız unutup gitmiştik aslında…
Soru şu: Sakızköy’de yaşananlardan, Tatarköy’de yaşanacakları değiştirebilmek için ders çıkarmayacak mıyız?
Bildiğimiz yanıtın çokçası ahlakla da ilgili…
Filozofun biri, “iki türlü ahlak vardır” demiş ya; biri kölenin ahlakı, öbürü efendilerin…
Sürdürmüş lafını Filozof; “köle ahlakı kurallara uymak üzerinedir, efendi ahlakı ise amaca ulaşmak üzere”…
Sonuçta bizler birer birey olarak uygar bir ülkede yaşadığımızı biliyoruz…
Değil mi?
Baştan söylemek gerek!..
Kağıt fabrikalarına gelen hurda kağıdın %5’i yabancı katı madde diye adlandırılan cisimlerden oluşur. Bunlar kağıt üretimine girmeden uzaklaştırılır. Üretimin hemen hemen her aşamasında asit ve baz bulaşığı atıklar oluşmaktadır. Yani bunlar bedene, doğaya zarar veren atıklardır; her ne kadar “zararsızdır”, “izinlidir” diyerek toprağa gömülse de kanser yayar, doğayı kirletir.
Lüleburgazlı İl Genel Meclisi Üyeleri’nin Savcılığa suç duyurusunda bulunduğu Sakızköy olayı başladığından bu yana iki yıl oldu.
Sakızköy ile Karaağaç arasındaki göletin karşısındaki çukurlara kamyonlarla kağıt fabrikası atıkları getirilmiş; atıklar çukura dökülür dökülmez kenarda bekleyen kepçe ile çöplerin üzeri toprakla örtülmüştü.
Çevrede yaşayan duyarlı insanların tepkilerine, feryatlarına karşın bu işlem haftalarca sürdü ve unutuldu gitti.
Sonra yandı bu atıklar.
Sakızköy ne ilk idi, ne de son…
Oradaki çöp gömme işlemi gözlerden kaçırıldı ama fabrikalar çalışıyor, elek altı atıklar ha bire üretiliyordu.
O kadar çok atık üretiliyor ve artık gömecek yer bulamıyorlardı ki; atıkların halledilmesi için devreye aracı “geri dönüşüm şirketleri” girdi.
Nereden geldiği belli atıkların Pınarhisar yakınlarındaki terk edilmiş taş ocağına gömüldüğünü gördük. Babaeski çöplüğüne gömüldüğünü duyduk. Bilmediğimiz kim bilir kaç yere gitti bu atıklar…
Asitli plastikli atıkların halledilmesi kaçak yollardan mıydı, yoksa yerel yöneticilerimizin izniyle miydi bilinmez… 
Bu yıl mart ayı ortalarında sağanak yağışlı bir cumartesi günü, habire üretilen bu kağıt fabrikası atıklarının Tatarköy Göleti yanındaki çukurlara birileri tarafından gömülürken gördük.
Belki günlerdir sürmekteydi bu işlem, hangi aşamasında haber almıştık bilinmez...
Damperli tırlardan oluşan bir konvoy çamurlu yoldan tırmanarak göletin yanındaki çukura boşaltıveriyordu yükünü… Sakızköy’dekinden daha canavar iki kepçe de hemen toprakla örtüyordu çöplerin üzerini.
İşleri bozuldu belki yakalananların ama birkaç kişi dışında kimse rahatsız olmadı.
“Tatarköy’e gömülen atıklar kaldırılacak” dediler, kaldırılmadı.
Çorlu’dan Gazeteci Murat Sevgi geldi. Önce Tatarköy’ü, sonra Sakızköy’ü birlikte dolaştık. Sakızköy’de çöpler yanıyordu. Murat, sıcak çöp küllerinin içine kaydı, yandı.
O zaman biraz ilgilendi, ilgililer.
Kimin ne tepki verdiğini, atık gömenleri nasıl savunduklarını, yalanları dolanları, “ Tatarköy olayını büyütmeyin” diyenleri ve art niyetlileri gördük.
Bu güne dek değişen hiçbir şey olmadı.
Uygar bir ülkede yaşayan bir birey olarak bizleri yönetenlerden çevre katliamlarına göz yumanlarının, beceriksiz ve aptal olduklarını düşünemeyiz. Bazı seçilmiş yerel yöneticiler bize iyi hizmet etmiyor olabilir. Demek ki başkalarına hizmet ediyorlar ki, dönemlerce koltuklarını koruyabiliyorlar...
Şu anda bile değişen bir şey yok…
Çok değil yakın zamanda Tatarköy’e gömülen atıklar da yanmaya başlayacak, cennet göletin yanında kızgın küllerden oluşan sıcak bataklıklar oluşacaktır.
Tatarköy, Eskitaşlı ile sınır; aralarında güzel bir orman ve yörenin yaşam kaynağı gölet var.
Eskitaşlı’da yapılmak istenen çöplüğü anımsayın… O planlarda da birileri o koskoca göleti yok saymıştı.
O birileri bu güzelliklere göz dikmiş nedense... Güzellikleri sinsice yok etmeye, yaşamımıza kanseri sokmaya uğraşıyor…
Görüyoruz, biliyoruz ve direniyoruz.
Tatarköy’de gömülen atıkları hiç unutmayacağız.


Hüseyin Kenan GÖREN