Balkan Savaşları’nın üzerinden yüz yıl geçti…
‘Çekilen acıları ve kederli anıları’ anlatan birkaç torundan
başka geride ne kaldı?
Kitaplarda birkaç satır, birkaç yüz km’lik sınır taşı…
Balkanlarda yaşayanlar mı istedi savaşmayı?
Balkanlarda bitmek bilmeyen çelişkileri savaşla, ‘etnik
arındırma soykırımları’ ile çözme isteği bu günlerde bile geçerli…
“Ne yazık!.. İnsan denen hayvan zincirlerinden çözüldü mü
her türlü aşırılığı beklemek gerek. Aynı yakınma Tripoli’de hem Araplar, hem de
İtalyanlarca yapılmıştı. Doğrudur çünkü savaş bütün insanlık ilkelerinin
tersine dönmesi demektir” diyor Gustave Cirilli, ‘Balkan Savaşı Günlüğü’
kitabında...
Sayın Mustafa Gültekin arşivinden gördüğümüz TSK haritaları
bütün ansiklopedilerdeki bilgileri değiştirecek nitelikte…
Oralarda yazan “1912’nin Ekim sonu
ve Kasım başı” tarihleri öne çekilmeli...
Balkan Savaşı’nın başlangıcı 5
Ekim 1912 ve Lüleburgaz Karaağaç Muharebelerinin yaşanması da 15 Ekim ve 18
Ekim arası…
Haritalarda Lüleburgaz - Karaağaç
arası Osmanlı cephesini oluşturanların; “Kastamonu Tugayı”, “İzmit Tugayı”,
“Bolu Tugayı” gibi Anadolu’dan devşirilen ‘Mehmetler’ olduğu yazmakta…
Gültekin arşivinden Sevgili Çınar
Türkmen’in Türkçeye çevirdiği bir Bulgar gazetesi o günleri şöyle özetlemiş:
“15 Ekim’de Bulgar Ordusu’nun 1. ve 3. kısımları Lüleburgaz’dan Pınarhisar’a
kadar Türk Ordusu’nun önündedir. İlk saldırıya karşı Türk Askeri karşı koyar.
Bulunduğu pozisyonlardan yalnızca birkaçını kaybeder ve hat boyunca karşı atağa
geçer. İlk hata kadar iki tarafın da kaynakları tükenir. Günün sonunda
anlaşılır ki Lüleburgaz-Pınarhisar bölgesinde Türkler ve Bulgarlar arasında
asıl savaş başlayacaktır. Bu savaşı noktalayacak olan savaş…
6 Gün 6 gece Pınarhisar-Lüleburgaz
hattında büyük savaş devam etti. ‘Hurra’ gece anonsuyla Bulgarlar önce siper
sonra da tepe tepe ele geçirdi.
21 Ekim’de Türk savunma hattı
birkaç yerden delindi. Bin kadar Türk askeri ve komutanı teslim olurken, on
binlercesi silahlarını atarak geriye çekildi. Başlayan yağmur Trakya’yı çamur
denizine çevirdi…”
O günlerde
yaşananları Genel Kurmay Başkanlığı, çıkardığı ‘1912-1913 Balkan Harbi’nde
Türk-Bulgar Harbi’ kitabının 3. Cildi şöyle
anlatıyor:
“2. Taburun gerisinde kademeli olarak 3. Tabur ilerliyordu. Bu tabur yamaçtaki hazır siperleri işgal etti ve bölükler oradan dereye doğru inmeye koyuldular; ‘Budinliler’ ve ‘Lomlular’ın taarruzları seri ve muntazam oldu. Fakat Karaağaç ve Yene derelerinin kıyılarının dikliği ve derinlikleri; Türkbey Köyü’nün dar ve dolambaçlı yolları kıtaların intizamını bozdu ve onları birbirlerine karıştırdı.”
O günleri bir kez daha yaşamamak için gerçeği bilmek zorundayız…
İnsanın geleceğini yitirmesi, yaşanan zamanı da anlamsızlaştırıyor; geçmişi yitirmek de bu günü…
“2. Taburun gerisinde kademeli olarak 3. Tabur ilerliyordu. Bu tabur yamaçtaki hazır siperleri işgal etti ve bölükler oradan dereye doğru inmeye koyuldular; ‘Budinliler’ ve ‘Lomlular’ın taarruzları seri ve muntazam oldu. Fakat Karaağaç ve Yene derelerinin kıyılarının dikliği ve derinlikleri; Türkbey Köyü’nün dar ve dolambaçlı yolları kıtaların intizamını bozdu ve onları birbirlerine karıştırdı.”
O günleri bir kez daha yaşamamak için gerçeği bilmek zorundayız…
İnsanın geleceğini yitirmesi, yaşanan zamanı da anlamsızlaştırıyor; geçmişi yitirmek de bu günü…