30 Aralık 2011 Cuma

BURGAZLI ÇOCUĞA YILBAŞI

Okul çıkışı evine yönlediğinde çevresinden koşuşarak giden arkadaşlarına özentiyle baktı.


Kabanının başlığını kafasına çekti, onca insanın arasında kendi kendine kalmıştı. Canı sıkıldığı, kafasını bir şeye taktığı zaman hep böyle yapardı; kabuğuna sığınan bir sümüklü böcek gibi…

Hava iyice karardığı için son dersleri sınıfın ışıklarını açarak yapmaktaydılar. Ders bitip dışarıya çıktıklarında ise akşam karanlığı iyice üzerlerine çöküyordu.

Soğuktu hava...

Kitap ve defterlerle dolu sırt çantasını bir daha sırtına oturttu ve adımlarını sıklaştırdı.

Anımsadığı kaçıncı “yılbaşı” idi bu?

Altı mı, sekiz mi?

Binlerce, milyonlarca minik beyaz ışıklarla süslenmiş yoldan ilerlerken ellerinde çantalar, poşetlerle geçen kalabalığa burnunu çekerek baktı. İnsanlar soğuğa aldırmadan buyrulanları yerine getirmek, kafalarındaki planı gerçekleştirmek için çevresinden koşuşturarak geçiyorlardı.

Kasabanın meydanında ışıklı yazı, ren geyikli kayak ve sırtında bir torbası ile Noel baba yerini almıştı. Babası kızıyordu bunlara…

Kaldırımda biriken suya dalınca o ışıklara baktığına pişman oldu. Ayakkabısının çatlak tabanı yüzünden ayağına su girmiş, çorabı ıslanmıştı.

Cebinde kalan parasıyla simit almayıp minibüslere mi binseydi, eve gitmek için… Karar veremedi.

Sırtındaki çantasını iki yana sallayarak koşmaya başladı.

Arkadaşları konuşurken evlerde yapılan yılbaşı akşamının hazırlıklarını duymuştu. Belki annesi de, onlara güzel yemekler hazırlamış olabilirdi. Meyveleri, çerezleri yiyerek; televizyona bakarak yeni yıla girerlerdi. Annesini, babasını öpecek, yeni yıllarını kutlayacaktı.

Geçen yılki gibi…

Bu kez evde onu nasıl bir yılbaşı akşamının beklediğini bilemiyordu.

Babası bu yılbaşı işsizdi.