“Sevmek, birbirimize bakmak değil
Aynı yöne birlikte bakmaktır.”
Saint
- Exupėry
Avrupa Birliği’ne giriş koşullarından
birisi: “Yabancı vakıfların yurdumuzda taşınmaz mal sahibi olabilmeleri”nin
sağlanması; yani, topraklarımızın yabancılara satılmasının
yasallaştırılmasıdır.
Kuşkuyla baktığımız art niyetli,
garip bir koşul...
Korunma içgüdüsüyle doğan bu
“paranoyaklık” yalnız bizlerin yüreğine mi düşer?
Bizim yüreğimize düşen kuşku bizleri
yönetenlerin akıllarına hiç mi gelmez? Ya besledikleri binlerce danışman,
bilirkişi, yurt dışında mürekkep yalamış, okumuşlar hiç mi düşünmezler? Oysa,
hepsi de böylesi sorunları çözmek için devlet kasasından ücretlerini her ay
peşin alırlar.
Büyük olasılıkla onları yönlendiren
bu düşünceyi “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez”, atasözü desteklemekte. Oysa
Avrupa Birliği’ne girmek için yitirdiğimiz öylesi değerlerimiz var ki!...
Yaşadığımız olaylara karşın böyle bir
olasılığı düşünememelerine olanak yok. Hem daha şimdiden yabancılara
topraklarımızı satmak için yasal zemin hazırlanmış bile. Oysa topraklarımız çok
değerli. Doğanın ve tarihin armağanı paha biçilmez hazinelerin üzerinde
yaşıyoruz.
19. Yüzyıldan bu yana Ege ve Akdeniz
bölgelerindeki tarihi eser yağmalamalarını biliyoruz. Efes, Troya, Bergama,
Belkıs kazılarından çıkardıkları defineleri yabancı müzelerde görüyoruz.
Antalya Elmalı’dan çalınan 1990 adet sikke ABD’ye götürülmüş. Bursa’da Ulubat
Gölü kıyısında bulunan Dorak definesi, Lidya’nın Karun definesi, Burdur Hacılar
ve Cremna definesi, Fethiye Kadyanda (Üzümlü) definesi, Horoztepe definesi,
Antalya Kumluca Cordydalla’da 1962 yılında bulunup Amerika’ya kaçırılan Bizans
definesi, Büyükçekmece definesi, Aydın Karasu Afrodisias Müzesinden
çalınanlar...
Saymakla bitecek gibi değil ya; bu çalanları bilmiyor muyuz?
Şimdi de “kendi isteğinizle verin”
diyorlar ve gözleri Trakya’da; Istırancalarda.
Dyonysos’un yetiştiği topraklara bizler
kötü davransak da onların gözü Ergene’de, Kastro’da, Longos ormanlarında...
Belki gelişmiş uzay teknolojisiyle
saptadılar istedikleri toprakları, ne bilelim!... Gazetelerde okumuştuk,
geçtiğimiz yıllardaydı, Bartholomeos Longos ormanlarından bataklık araziyi
almamış mıydı. (Araştırmak isteyene Bartholomeos’un gerçek adı; Dimitri
Arhondoni’dir.) Patrikhane 1940 yılından bu yana taşınmaz mal satın alma
çalışmalarını sürdürüyordu. Fener’de ve Ayasofya çevresinde aldırdıklarından
sonra Istırancalara yönelmesi veya yönlendirilmesi ilgi çekici.
Bakın tarih ansiklopedilerinde neler
yazıyor: “M.Ö. Dördüncü yüzyıl, geçmiştekilere oranla paranın bol olduğu bir
devirdir. Pers altını, yağma edilen toprakların hazineleri, yeni bulunan zengin
maden yatakları, (Trakya’daki Pangee Dağı’nın altını M.Ö. 356’dan sonra
çıkarılmaya başlanmış, Laurion gümüş madeni ise 360’dan sonra yeniden hizmete
girmiştir)”...¹
İçimizde Trakya’daki Pangee Dağı’nın
yerini bilen var mı?
Anabasis’te yazmış Ksenephon². O
dayatmayı yapanların bu sayfaları okudukça ağızları sulanıyor:
“(V. 12-) ... Melinophag’lar
memleketindeki Salmydessos’a (=Midye) yürüdüler. Pontos’a (=Karadeniz) sefer
eden gemilerin bir çoğu burada sığ yere
rastlayarak karaya oturdular: çünkü deniz çok açıklara kadar sığlıktı. 13-
Burada oturan Thrak’lar kıyıyı hudut sütunlarıyla ayırmışlardır. Her takım
kendi sahası içinde denizin attıklarını toplar. Bu hudut işaretini koymadan
önce yağma sırasında birbirini öldürenler çok olurmuş. 14- Bu memleketi
zaptettikten sonra tekrar yola çıktılar. “
Pers tahtını ele geçirmek için
kiralanan paralı Yunan askerlerin yaşadıklarını anlatmış, Ksenephon. Paralı
askerler adına savaştıkları İran’ın Anadolu Valisi genç Keyhüsrev’in, Babil’de
Kunaksa savaşında ağabeyi Ardeşir 2’ye yenilip, ölmesiyle ortada kalırlar.
Ksenephon, on iki bin kişilik bu orduyu toplar. Mezopotamya’dan Doğu Anadolu ve
Karadeniz yoluyla geçtikleri yerleri talanlarla, yakıp yıkarak geri dönerler.
Ksenephon, “(VI. 2-) Ordunun istirahat günlerinde herkes yalnız olarak talana
çıkabiliyor ve eline geçen kendine ait oluyordu” diyor. Ksenephon yorgun
ordusunu Istıranca Dağları’ndan geçirerek Yunanistan’a götürmüş. Salmydessos’un
(=Midye) halkı Odrys’lerin toprağa bıraktıklarına “Onbinlerin dönüşü”ndeki
ganimetler de katılmış.
Anabasis’te ipuçlarını buldukları
definelerin orman içinde dağ başlarında veya bataklık içinde yüzyıllardır el
değmemiş duruyor olması ABD ve AB sömürücülerini daha da heyecanlandırıyor,
hemen o araziyi satın almak için yasal değişikleri çıkarmak istiyorlar.
“Yabancı vakıfların yurdumuzda
taşınmaz mal sahibi olabilmeleri” için adım adım ve sessizce çalışmalar
sürdürülüyor. Bu amaçla 16 Mayıs 2003 tarihinde bir dizi yasa değişikliklerini
içeren yasa değişiklik tasarısı TBMM’ne sunuldu.
Tasarıya göre “Yabancıların
gayrımenkul edinmelerini yasaklayan” Köy
Yasasının 87. maddesi tamamen ortadan
kaldırılmakta.
Değiştirilmek istenen bir diğer önemli yasa olan Tapu
Yasasının 36. maddesinde “Yabancı uyruklu gerçek ve tüzel kişiliklerin 30
hektara kadar taşınmaz mal alabilmesi Bakanlar Kurulunun iznine tabidir”
diyordu. Bu madde de kaldırılarak düzenleme 35. maddeye taşındı. Yapılması
istenen değişiklikle yabancılar 30 hektara kadar taşınmaz alabilecek, daha çoğu
içinse Bakanlar Kurulu kararı istenecek.
Nedense kamuoyuna pek yansıtılmamış
değişiklik paketi: “Orman Yasası, Maden Yasası, Doğrudan Yabancı Yatırımlar
Yasası, Hazine Arazilerinin Satışı, Doğal SİT Alanlarının Yapılaşmaya Açılması”
konularıyla bir bütün olarak değerlendirilmelidir
Aynı paket değişiklikleri Özal
döneminde de yapılmak istenmiş ve Anayasa Mahkemesi’nce geri çevrilmişti.
Anayasa Mahkemesi o günkü gerekçesinde “Toprak devletin temel unsuru, egemenlik
ve bağımsızlığın simgesidir” demişti.
Şimdi değişen ne var ki?
Yabancılara topraklar satılacak,
hazineye gelir kaydedilecek ve aynı gün IMF borçlarını ödemek için o paralar
yine yabancılara verilecek.
Taşınmaz mal nasıl taşınıyor gördünüz
mü?
Hüseyin Kenan GÖREN
Halkla İlişkiler Uzmanı
(¹)
Bordas – Laffont Dünya Tarihi Ansiklopedisi, Antik Çağ - Cilt 2 - Yener
Yayınları (S. 609)
(²) Anabasis (=Onbinlerin Dönüşü) –
Ksenefhon, Dünya Edebiyatından Tercümeler. Yunan Klasikleri: 61. Milli Eğitim Basımevi 1962- İstanbul. Çev.
Hayrullah Ors. İkinci baskı.