20 Kasım 2011 Pazar

ERGENE İŞİ KARIŞIK

Tekirdağ’da üç gün süren sempozyum AKP’nin Ergene üzerine oynadığı oyunları açığa çıkardı.

On yıldır kulakları üstüne yatıp, Ergene’yi görmeyenlerin 12 Haziran’da aniden derede otuz yıldır akan kirli sıvının ayırtına varmaları; bir şeyler yapıyor görünmeleri kirlilik kıygınlarını şaşırtmıştı.

İşte bir anda ortaya çıktı.

Yap – işlet – devret!

Zeka sivriliği, kandırmacalık ve fırsatçılık doruğa ulaştı.

Tekirdağ’da DSİ’nin atanmışı dedi: “12 adet atıksu arıtma tesisi maliyetinin 63,5 milyon TL…”

%88’i kaçak olan sanayi tesislerindeki alt arıtmalardan da söz ettiler ama…

Ergeneyi kirleten sanayicinin kirli suyunu toplayacaklarmış, üç beş yerde kuracakları arıtma tesislerinde biriktireceklermiş ve bedeliyle arıtacaklarmış!

Peki, “devlet arsız sanayicinin kirlettiği suyu temizlemek zorunda mı?”

“Yoook, devlet öyle işlerle uğraşmaaaz!”

Ya?

“Özelleştirilmeli!”

Belki o arsızların birkaçı bir araya gelip o işi de alıverirler, kim bilir?

Yok yok, gözümüzle gördüğümüz bir şey yanlışmış…

Biz Ergeneyi kirletenin arsız sanayici olduğunu sanıyorduk ya; yarıdan fazla pay onlarınmış ama kirliliğin %39’unun sorumlusu bölgede yaşayanlarmış!

Bu oranı kim bulmuş ki?

Kırkpınar’a geldiğinde ne demişti Başbakan?

“Ergene nehri kenarında sadece CHP’li belediyeler vardır ve bu belediyeler bugüne kadar atık su arıtma tesisi yapmamışlardır. Yapmadıkları içinde o atık sular olduğu gibi Ergene’ye geliyor ve ondan dolayı Ergene kirli akıyor.”

Tekirdağ’daki sempozyuma çizilen yol buydu ya, şimdi gelelim işin çuvaldızına…

“Su kullanımına verilen ücret kadar, suyun atık durumuna da ücret kesilecek yani kullanımın iki katı kadar fatura ödenecek”…

Bu değişiklik yakında oldu. Anımsadınız mı?

Hazırlayın kendinizi Ergene’nin faturası bizlere çıkıyor...

ERGENE HAVZASI ÇEVRE SORUNLARI SEMPOZYUMU’NDA TEKİRDAĞ’DA KONUŞULANLAR

Tekirdağ Namık Kemal Üniversitesi Çorlu Mühendislik Fakültesi Çevre Mühendisliği Bölümü tarafından bu yıl ilk kez düzenlenen “1. Ulusal Kıyı Bölgelerinde Çevre Kirliliği ve Kontrolü” başlıklı Sempozyum 17 – 20 Kasım tarihleri arasında yapıldı.

Bölüm Başkanı Prof. Dr. Süreyya Meriç Pagano’nun açış konuşmasının ardında başlayan Sempozyum’a onlarca bilim adamının yanı sıra Tekirdağ Valisi Zübeyir Kemelek, Trakya Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Mehmet Gökay Üstün, Namık Kemal Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Osman Şimşek, Tekirdağ Belediye Başkan Yardımcısı Haldun Güler konuşmalarıyla katıldı.

Başta “Ergene Havza Projesi” olmak üzere 11 başlık altında 53 sözlü ve 10 adet poster sunumu gerçekleştirilen Sempozyumda; özellikle AB çevre mevzuatlarına uyum sürecinde çevre sorunları ve çözümleri bilimsel olarak masaya yatırıldı.

Tekirdağ Valisi Zübeyir Kemelek: “Tekirdağ’ın iki denize de kıyısı olan birkaç ilden biri” olduğunu belirterek başladığı konuşmasında ilin öncelikli sorununun çevre kirliliği olduğunu söyledi. Kemelek: “100 binlik Çevre Düzeni Planı ilgili bakanlık tarafından kabul edilmiştir, akabinde uzun tartışmalardan sonra 25binlik planlar da kabul edilmiştir. Bu planlarda sanayileşmeye bir çeki düzen veriliyor. On sekiz tane ağır kirliliğe neden olan sanayi kolu ilimizde tesis kuramayacak. Hukuki altyapımız kurulmuş durumda. Bir başka gelişme bakanlıkların çalışmasıyla eylem planı hazırlandı. Bu eylem planı yürürlüğe konuldu. Bundan sonraki yol haritamızı çizdik. Dağınık haldeki sanayi tesislerini bir çatı altında toplayacağız. Sanayicilerimizle görüşüyoruz. Dağınık haldeki sanayi tesislerini bir araya getirmedikçe sağlıklı bir arıtma yapamıyoruz. Edirne ve Kırklareli’ni de katarsak iki bini geçkin sanayi kuruluşu var. İlimizde irili ufaklı olmak üzere 1211 fabrika var. İlimizdeki 531 fabrikayı biz ıslah OSB çatısı altında toplayarak toplu arıtma yapmak istiyoruz. Her fabrika kendi arıtmalarını yapıyorlar ama bizim bakanlığımızın standartlarında istediğimiz arıtmalar değil. Ekonomik de değil. Yedi bölge tespit ettik. Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi var, Deri OSB var, Avrupa Serbest Bölgesi var, bunların toplu arıtma sistemleri mevcut. Dolayısıyla ileri arıtma sistemleri kurma yolunda adımlarımızı attık. Tüzel kişilikler oluştuğu zaman öncelikli işimiz planlarını yapmak, arıtmanın yerini belirlemek, ondan sonra da yine bilimin öncülüğünde en iyi arıtma tekniği hangisiyse onu getirip oraya kurmak. Şu anda Ergene Nehri’nde akan su 4. Sınıf su, bunu 2. Sınıf suya dönüştürüp denize vereceğiz. Şu anda her bir fabrikanın arıtmasında 16 kişi çalışıyor, bunu 531 fabrikayla düşününce binlerce insan sadece arıtmada istihdam ediliyor. Biz bunu 5 – 6 yerde toplayarak daha ekonomik daha az kimyasal kullanmak suretiyle, daha az personel kullanmak suretiyle yapmak için çalışmalarımız sürüyor. Sanayicilerimizden de büyük bir istek var. Kentsel atıklar da sorun. Bunun için de çalışmalarımız sürüyor. İlimizde 13 tane belediyenin DSİ ile anlaşması oldu. Havzada 47 tane belediye var. Biz top yekün bir arıtma modeli üzerinde duruyoruz. Herkes buna uymak zorunda. Yapmayanlara ilgili Türkiye Elektrik Kurumu olsun, diğer kurumlar olsun ağır cezalar verilmekte, bundan sonra zaten parametreler de değişiyor. İnsan yaşamının kaliteli olması için ne gerekiyorsa yapmak durumundayız. Sanayiden de vazgeçemeyiz” diyerek konuşmasını bitirdi.



TKA Genel Sekreteri Mehmet Gökay Üstün: “Atık birçok ülkenin değerlendirdiği gibi hammaddedir, çöp olarak bakmamak lazım. Gelişmiş batılı ülkeler ellerindeki atığı değerlendirme yollarını arıyorlar. Özellikle azalan birçok kaynak yerine şu anda toprağın altına gömülen ya da başka yerlere deşarj edilen atıkları kullanmak zorunda kalacağımızın bilincine vardılar. Biz de gelişen bir ülke olarak bu gelişmeyi göz ardı edemeyiz. Dünyada saniyede 65 bin plastik türevi madde çevreye bırakılıyor. Bu bazı ülkeler tarafından hammadde olarak kabul edilirken bizim için yalnızca kurtulunması gereken bir çöpten başka bir şey değil. Kalkınma Ajansı olarak hibe programlarından başka; kanalizasyondan ısı tasarrufuna kadar çevreyle ilgili, geri dönüşümle ilgili projeleri destekliyoruz. Belediyelerin hızlı bir şekilde gelişme kaydeden arıtma tesisleri projelerini destekliyoruz” dedi.



İlk gün öğleden sonra ilk konuşmacı Tekirdağ İl Çevre ve Şehircilik Müdürü Mehmet Ceyhan oldu. Ceyhan, “Ergene Havzası Eylem Planı ve Yürütülen Çalışmalar” başlıklı sunumunda: “Havzada 2037 sanayi tesisi bulunmaktadır ve günlük 562 bin m3 atıksu ortaya çıkmaktadır. Hiçbir yerleşim biriminde atıksu arıtma tesisi bulunmadığından, Ergene Nehri’ne günlük 230 bin m3 evsel atıksu da arıtılmadan deşarj edilmektedir” dedi. Ceyhan: “Deşarj edilen atıksularla Ergene’nin tabii debisi 4 katına çıkmıştır. Arıtma tesisi revizyonları 6 Mayıs 2014 tarihine kadar tamamlanacaktır. Yedi bölge Islah Organize Sanayi Bölgesi olarak belirlenmiştir. Belediyelerimiz arıtma tesislerinin inşaatı için DSİ Genel Müdürlüğü ile protokoller imzalamaktadır. Yer altı sularının kullanımı denetlenmektedir” diyerek sözlerini bitirmiştir.

DSİ 11. Bölge Müdürü Yunus Algın Ergene Havzası Koruma Eylem Planı kapsamında DSİ tarafından yapılacak çalışmalarla ilgili sunumunu yapmıştır. Algın, DSİ tarafından yapılacak işlerin tutarından söz ederek, “12 adet atıksu arıtma tesisi maliyetinin 63,5 milyon TL. , Ergene Havzası Koruma Eylem Planı kapsamında yapılacak işlerin toplamının da 2 402 206 000TL. olduğunu belirtmiştir.

Sempozyumun son günü Prof. Dr. Doğan Kantarcı, “Lüleburgaz Çöplüğü İçin Seçilen Arazinin Özellikleri İle Yer Seçiminin ve Çevresine Etkisinin İrdelenmesi” ve “Hamitabat Termik Santralı’nın Çevresine Etkileri Konusunda Bir Değerlendirme” adlı Lüleburgaz’ı ilgilendiren iki sunum gerçekleştirmiştir.

Prof. Dr. Doğan Kantarcı ilk sunumuna “insan olan su içtiği kaba pislemez” diyerek başlamıştır. Kantarcı: “Lüleburgaz çöplüğü için seçilen yer Taşlı Sırtı meşe ormanıdır. Taşlı Sırtı meşe ormanı bozuk baltalık olup, ağaçlandırılması planlanmıştır. Boylu meşe ağaçlarının bulunduğu orman çevre köylerin mesire yeri olarak kullanılmaktadır.

“Taşlı Sırtı pliosen-l kireçsiz ve çakıllı akarsu tortullarından oluşmuştur. Çöplük yeri arayanlar da kuzeydeki üç çukuru uygun bulmuşlardır. Daha güneydeki iki çukur alandan birinde sazlık, diğerinde ise göl oluşmuştur. Gölün Yenitaşlı Köyü tarafında açılan su kuyusunda 14. 9.2011 günü su düzeyinin 12 m’de olduğu tespit edilmiştir. Buradaki yer altı suyu Mahya Dağı-Pınarhisar-Lüleburgaz doğrultusunda akmaktadır. Taşlı Sırtının iki yanındaki Kaynarca Dere ve Celaliye Dere ile derelerin taban arazilerindeki sebze bahçeleri bu yer altı suyundan beslenmektedir.

“Düzenli Katı Atık Tesisi adı ile kurulacak çöplüğün çevresine yapacağı olumsuz etkiler şöyle sıralanabilir:

1- Çöplük yapılması öngörülen alan 334 dönüm olup, burada arıcılığı ve bal üretimini destekleyecek çiçekli ağaçlar dikilebilir. (Örnek olarak 3x3mt aralıkla 37.118 adet Salkım Ağacı)

2- Bölgede kuzey rüzgarları hakimdir. Çöplerin dökülmesi ile örtülmesi süreci bir yıldan uzundur. Bu sürede çöplerdeki plastik torbalar ve diğer uçucu maddeler 10 km mesafeye (Lüleburgaz) kadar taşınabilir. Yakın mesafedeki yerleşim ve sebze bahçeleri ile bağlar için ciddi sorun olur.

3- Hakim kuzey rüzgarları altında çöplüğün kokuları Eskitaşlı, Yenitaşlı, Turgutbey köyleri ile Lüleburgaz’ı etkileyecektir. Lodos estiğinde kuzeydeki Hamzabey ve Ceylanköy vd. köyler etkilenecektir.

4- Çöplük tabanı geçirimsiz plastik levhalar ile kaplanacaktır. Ancak Trakya bir deprem bölgesidir. Kuzey Anadolu kırığındaki yer hareketleri Çorlu-Lüleburgaz-Babaeski-Edirne doğrultusundaki İç Trakya Kırığını da etkilemektedir.

5- Yöredeki yer altı suyunu köyler ve Lüleburgaz içme suyu olarak kullanmaktadır.

6- Taşlı Sırtı’na yapılmak istenen çöplük Lüleburgaz-Pınarhisar yolunda ve özellikle Eskitaşlı Köyü’nde önemli bir trafik yükü, toz, eksoz gazları ve kaza tehlikesi de yaratacaktır. Çöplüğün yolu Eskitaşlı Köyü ile ilkokulun arasında geçmektedir.

“Sonuç olarak; Taşlı Sırtı’ndaki kazı çukurlarının hazır çöplük yeri olarak planlanması bilgi eksikliğinden kaynaklanmaktadır. Çöplük yapmak için başka yerler bulunabilir. Ama temiz bir yer altı suyunun üstüne çöplük planlamak ve yapmaya kalkışmak bize yakışmaz.” Demiştir.

Prof. Dr. Doğan Kantarcı Lüleburgaz’ı ilgilendiren ikinci sunumunu Hamitabat Tarmik Santralı’nın çevreye etkisi konusunda yapmıştır. Kantarcı: “Hamitabat T. S. Kullandığı doğal gaz bir miktar kükürt içermektedir. Doğal gazı yakma sıcaklığı 900 C olduğu için yanma odasına pompalanan havadaki azotun bir bölümü de yanmaktadır. Ancak havadaki oksijen; hem doğal gazdaki metan’ın, hem de havadaki azotun bir bölümünü oksitlemeğe yetmemektedir. Yeterince oksitlenmeyen karbon CO ve CO2 halinde, azot ise NOx halinde atmosfere salınmaktadır. Doğal gazın içerdiği kükürt ise SO2’ye oksitlenmektedir. Termik santralın bacalarının üstünde görülen sarımsı/kırmızımsı gaz bulutu önemli bir NOx çıkışını ve havadaki nem ile oksitlenip NO2 gazına dönüşümünü göstermektedir. Bu gazın değeri çok yüksek olup, ozon oluşumu halinde bitkilere, meyvelere ve insanlara zarar verecek düzeydedir. Baca gazlarındaki NOx, geceleri soğuyan hava ile birlikte Lüleburgaz ve çevresindeki alçak araziye çökelmekte, su ile nitrik asit oluşturmakta ve bitkilere zarar vermektedir.

“Hamitabat T. S.’nın baca gazlarında3,0 – 3,3 milyar m3/yıl miktarına ulaşan CO2 ve baca gazlarının 200 C sıcaklıkta atmosfere salınması ile Lüleburgaz’daki sıcaklık ve buharlaşma artışı arasındaki ilişki meteoroloji istasyonu ölçmelerinin değerlendirilmesinde ortaya çıkmaktadır.

“Lüleburgaz’da 1994 – 2008 yılları arasında yıllık ortalama sıcaklıklar 2 C artmıştır.”

“Kıyı Bölgelerinde Çevre Kirliliği ve Kontrolu Sempozyumu”na katılanlar Çerkezköy Organize Sanayi Bölgesi Arıtma Tesisi ziyareti sonrasında Edirne DSİ 11. Bölge Müdürlüğü gezilerinin ardından sona erdi.