29 Temmuz 2008 Salı

Durumumuz aynen böyle !...

HOLLANDA MUHİPLERİ

Şimdilerde kimseyi ilgilendirmiyor ama bu köşede çıkan son yazıyı; “Peki ya, dünyanın ilk sömürgeci ülkesi Hollanda’nın Lüleburgaz’da işi ne?” diyerek bitirmiştik.
Yok, yok !… Kimseden bir tepki gelmedi.
Bir beklentimiz de yok aslında; “ Lüleburgaz’daki ‘Hollanda muhipleri’nden bir yanıt alırız, ikirciklenmemiz giderilir” diye. Sadece huzursuzluğumuzu bir kez daha bu yazıyla dile getirmek istedik.
Bu konudaki huzursuzluğumuz şimdilerde hakaret olarak algılanan “ulusalcılık” özelliğimizden…
Konuyu ilçemizdeki ‘Hollanda muhipleri’ değil de ilçemize gelen Hollandalıların başı aydınlatmış.
Şöyle diyor, Hollanda Belediyeler Birliği Proje Müdürü Twaalfhoven: “ Bu projenin amacı, 5302 sayılı kanunun, Avrupa yerel yönetimler özerklik şartı kapsamında uygulanmasıdır.”
5302 Sayılı kanun da, yasanın gerekçe bölümünde de itiraf edildiği gibi AB’nin isteğiyle yerel yönetimleri güçlendirmek için 2005 tarihinde değiştirilen “İl Özel İdaresi Yasası”.
İşin özü ise: “Yerel yönetimlerin görev ve yetkilerinin düzenleyen, belediye sınırları içerisinde ve dışında yapılacak planların, düzenlemelerin onaylanmasına ilişkin esaslar.”
Konuya Hollandalının “özerklik” lafı da girince amaç daha iyi anlaşılır oldu.
“Eyalet sistemi ve AB’ye uyumlu federal Türkiye!…”
Adamlar bu işe Lüleburgaz’dan da girmek için rüşvet bile vermişler: “Alın size 80 bin ytl. hibe” demişler.
Bu para Lüleburgaz Belediyesinin organizasyonunda “Sınır Bölgelerinde Sivil Toplum Kuruluşlarının Güçlendirilmesi” için “hak” edilmiş!...
Bizimkinden başka hangi belediyede “Uluslararası İlişkiler AB Bürosu” var?
Ha, bir de Sayın Halebak’ın şu sözüne bir bakın: “Bu küreselleşme dediğimiz düşünce sistemiz somut olarak kendi unsuru olmasa da günümüz de başka bir olguyu daha ortaya çıkardı. Bu olgu yerelleşmeydi.” (Belediyemizin dergisi 14. sayfada tıpkısı böyle)
Atılan bunca takladan sonra Eskitaşlı’ya çöp fabrikasını Hollandalılar yaparsa hiç şaşmayın…

DEĞİŞİM

Sayın Halebak, belediyemizin çıkardığı “Kendim Kentim” dergisindeki yazısına şöyle başlamış:
“… ülkemizi ve dünyayı anlamanın ve anlatmanın en temel gereklerinden birinin zamanın getirdiği değişimi kavramak olduğunu, Mustafa Kemal Atatürk’ün ‘Muasır medeniyetler seviyesine çıkmak’ olarak gösterdiği hedefe ulaşabilmenin yolunun…”
Son yıllarda kulağımıza yabancı değil bu sözler. Benzerlerini “liberal solcular”dan veya “ikinci cumhuriyetçiler”den sık sık duymaktayız.
Sömürgecilerin istediği değişimi dillendirmek görevleri de; işin ilginç yanı, yaşadıkları toplumda yer edinmek için Atatürkçülüğü kullanmaları…
Siz yaptıkları işlere bakın, mikrofona böğürmeleri kandırmaca…
Atatürk: “Bağımsızlık benim karakterimdir” diyor ya, göbekten dışa bağımlı olan bunların hangisi “bağımsızlıkçı”?
Özelleştirme denip zayıflatılan devleti, ortadan kaldırılan devletçiliği artık anmazlar. Devletçilik onların “liberal” düşüncelerine terstir.
Ulusalcıların başına gelenler, Kürt ırkçılarına yapılsaydı bunlar ülkemize yığmazlar mıydı, AB siyasetçilerini?
Cumhuriyetçiliği ve Laikliği, ‘özgür yaşam’larına uygun olarak benimsemişlerdir belki de; halkçılıklarını, devrimciliklerini yazıp komik duruma düşmeyelim.
Onlar için; “Hayatta en hakiki mürşit, AB”dir ve “Çağdaş uygarlık düzeyine ulaşmanın” göstergesi AB’ye girmektir.
Peki, Atatürk yaşasaydı “AB’ye girelim” der miydi?
Atatürk, Avrupa’ya bakışını 6 Mart 1922’de TBMM’deki konuşmasında açık bir şekilde anlatmış.
“Artık durumu iyileştirmek için mutlaka Avrupa’dan nasihat almak, bütün işleri Avrupa’nın emellerine göre yapmak, bütün dersleri Avrupa’dan almak gibi bir takım zihniyetler belirdi. Halbuki hangi istiklal vardır ki ecnebilerin nasihatleriyle, ecnebilerin planlarıyla yükselebilsin? Tarih, böyle bir hadise kaydetmemiştir.”
Şimdi kimileri, “Koşullar ve ortam değişti. Atatürk, bu konuşmayı, o zaman dilimi için yapmış” diyebilirler.
Peki, AB’nin Türkiye’den talep ettikleri aradan geçen bunca yıla karşı özünde fazla değişmiş mi?
Peki ya, dünyanın ilk sömürgeci ülkesi Hollanda’nın Lüleburgaz’da işi ne?