10 Ağustos 2010 Salı


ZEHİRLİ ZEMZEM (4)

İşte, topluma sunulan zehirli zemzemden bir yudum daha...
“Şehit dua bekler, slogan değil!”
Başbakan 22 Temmuz’da partisinin grup toplantısında yaptığı konuşmada böyle dedi.
Terörün gidişatında sanki hiç sorumluluğu yokmuş gibi!
Bu sorumluluktan sıyrılmak için dinin siyasete alet edilmesinin büyük bir örneği bu söz.
Yaşadığımız bir diğer örneği de 12 Eylül’de halkoylaması ile “reform” diyerek önümüze getirilecek bütünün bir parçası olan 1982 Anayasası’nın 10. maddesi...
“Kanun önünde eşitlik” başlığını taşıyan maddeye şu ekleme yapılmış: “Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz”
Sanki iktidarda oldukları sekiz yıldır bu saydıkları kesimlere ayrıcalık tanıdılar da karşı çıkan oldu!...
Meclisin sıradan çalışmasıyla gerçekleştirilebilecek bir değişiklik halk oylaması ile bütünün içinde önümüze getiriliyor.
Kadın, çocuk ve engelli haklarına ilişkin zaten yürürlükte olan uluslararası mevzuatı “reform” diyerek yutturulmak isteniyor.
Değişikliğin halk oyuna sunulmasındaki asıl amaç belli...
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısını düzenleyen maddeye göre halen 7 olan üye sayısı 22’ye, 5 olan yedek üye sayısı ise 12’ye çıkarılıyor. Anayasa Mahkemesi’nin yapısını düzenleyen madde ile de üye sayısı 11’den, 17’ye çıkartılıyor. Başkan’ın 4 yıl için seçilmesini düzenleyen madde, üyelerin 14’ünün de dolaylı yollardan Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmesine olanak veriyor.
Hükümet “yargı”yı eline geçirmek istiyor... Hedef Cumhuriyettir; “Amerikan-İslamı”nın esas alındığı laiklikten uzaklaştırılmış, eyalet sistemli bir devlet başkanlığıdır.

ZEHİRLİ ZEMZEM (3)

12 Eylül’de halkoyuna sunulacak anayasa değişikliklerinden birisi 53. madde...
“Toplu İş Sözleşmesi Hakkı” başlıklı madde, taslakta “Toplu İş Sözleşmesi ve Toplu Sözleşme Hakkı” olarak değiştirilmiş.
Kamu Sendikaları ile hükümet arasında yıllardır yapılagelen “ortaoyuna” benzer toplu görüşmelerde KESK’in direttiği ve uğruna görüşmelerden çekildiği “toplu sözleşme”, taslağa bir rüşvet olarak konmuş.
53. Maddenin 23.7.1995 tarihinde yapılan eki taslakta tümüyle çıkarılmış. Çıkarılan kısım kamu çalışanlarının sendikal haklarında veya uyuşmazlıklarında son noktayı Bakanlar Kurulu’nun koyacağını söylemekte...
Taslak, memurlara ve kamu görevlilerine toplu sözleşme yapma hakkı tanırken uyuşmazlıklarda Bakanlar Kurulu yerine oluşturulacak “Uyuşmazlık Kurulu”ndan söz etmekte. Üstelik bu “uzlaşma” kurulunun vereceği kararların kesin yani taslağa göre itiraz yok.
Taslakta “toplu sözleşme hükmünde” nitelenen “Uyuşmazlık Kurulu”nun kararına uyulması, toplu sözleşme hakkının yok edilmesi değil mi?
Uzlaşmazlıklarda haksızlığa uğradığını düşünen, “talep eden konumuna düşürülen Kamu Sendikaları” demokratik hakkını kullanarak kimi protesto edecek? Siyasilerin atayacakları bürokratlardan oluşan Uzlaşma Kurulu'nu mu? Pek tabi ki, hükümeti!
Bu protestolar karşısında hükümet yetkilisi çıkıp: “Elimizden birşey gelmez, kurulun kararı kesindir. Biz bile değiştiremeyiz” diyecek.
Daha ileri ki yazılarımızda da ele alacağımız diğer maddeler zamanında tartışılması, değiştirilmesi gereken maddelerdi, ama değişikliğin halk oyuna sunulmasındaki asıl amaç belli...
Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısını düzenleyen maddeye göre halen 7 olan üye sayısı 22’ye, 5 olan yedek üye sayısı ise 12’ye çıkarılıyor. Anayasa Mahkemesi’nin yapısını düzenleyen madde ile de üye sayısı 11’den, 17’ye çıkartılıyor. Başkan’ın 4 yıl için seçilmesini düzenleyen madde, üyelerin 14’ünün de dolaylı yollardan Cumhurbaşkanı tarafından belirlenmesine olanak veriyor. Hükümet “yargı”yı eline geçirmek istiyor...