11 Şubat 2017 Cumartesi

KÖY ENSTİTÜLERİ NASIL KAPATILDI? (Köylerimizi Kalkındırma Derneği)


Sizce gerçekleşmesi zor, neredeyse olanaksızmış gibi
görülen olayın bağlantıları ortaya çıktığında
ne kadar da basit bir açıklaması olduğunu görürsünüz.

   Seferberlikte iki otobüs çalışırdı Sirkeci’den koca Trakya’ya; biri Kırklareli’ye gelirdi...
   Bir de beş vagonlu, tarifeli kara tren…
   Trakya’nın yoksulluğundan değildi bu durum; yurdun her yerinde böyleydi.
   Zaman, Uğur Mumcu’nun dediği gibiydi: “Kırkların Cadı Kazanı”.
   Kırklar’da 40’lı yılların sonları…
   Ulaşım gibi haberleşme de zayıftı o yıllarda. Kırklar’da yaşananlardan Babaeski’dekilerin; Burgaz’da olanlardan da Kırklar’dakilerin haberi olmazdı. Belki vilayete gitmiş bir kasabalıdan alınırdı - o da kendini çok fazla kasmazsa - haberler.
   Her şey içinde karşıtını taşıdığından, aralarından kuvalaklar da çıksa genellikle sevgi doludur Trakyalı; insanı, aydınlığı, bilgiyi sever. Göçmendir ama yüreğinde gurbet özlemi yoktur.
   Meraklıdır. “Ajanslar” dediği radyo haberlerini hiç kaçırmazdı; o günlerde Nato’ya girildiğini, Marşal yardımıyla nerelere traktör geldiğini, Mithatpaşa Stadı’nda Milli Takım’ın Almanya’ya 2-1 yenildiğini hep ajanslardan, ‘yönetenlerin ağzından’ öğrenmişti...
   Kepirtepe Köy Enstitüsü’nün yaydığı aydınlığa karşın üç-beş kuvalak kör karanlığı el birliğiyle getirdi, uğursuz bir haber gibi göstere göstere…
   Kötü zamanlar geçirmişti Trakya... 2. Dünya Savaşı sınırlarımızda tüm acımasızlığıyla sürerken, Trakya’nın birçok yerinden Alman işgali altındaki Yunanistan’da yangınların ışıkları görünmekte, top sesleri duyulmaktaydı.
   Tüm olumsuzluklara karşın gerçekleştirilen, çağdaşlığı amaçlayan devrimler, birçok alanda olduğu gibi eğitimde de yoluna girmişti. Ülkenin kalkınması için yükselecek olan, tüm ülke nüfusunun dörtte üçünden fazla olandı ve erek ortadaydı: köy ve köylü…
   Köy Enstitüleri, köylüyü kalkındırmak için kuruldu ve kısa zamanda bu okulları yaparken öğrenerek bitiren on bine yakın öğretmen gittikleri köyleri değiştirdi.
   Bu değişim, anaparasına güvenenlerin, sadece bilgisiyle, emeğiyle değer yaratan insanlardan rahatsız olduğunu ortaya çıkardı. Bu anamalcı rahatsızlık, genelleşti ve karşı devrimci siyasi iktidarı güçlendirdi.
   Onlara göre Köy Enstitüleri ivedilikle kapatılmalıydı…
   8 Ağustos 1951 akşamı Başbakan Menderes, Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri ile Ankara’da Başbakanlık’ta görüştü: "Şimdi size anlatacağım 'çok gizli' bir hikâyedir… Bugün gibi aklımda hali... Başbakanın yanından gelmişti. Havalı havalı odasına geçti, bir kahve söyledi. Şu kapı açıktı, orada karşımda… Kahvesini içince, telefona sarıldı. Bakın ben neler yapıyorum der gibi konuşuyordu. Elimde olmayarak kulak kesilmiştim: Başbakanım dedi ki, diyordu, 'İyi güzel! Artık bu Köy Enstitülerini kapatma sırası geldi. Yeni bakanlar, geçmişin tasfiyesinde daha da kararlı. Partimiz de bunu istiyor. Peki, komünistlikten mahkûm olmuş kimse var mı bu Enstitülüler arasında? Böyle bir mahkûmiyet önemli. ' Siz merak etmeyin Başbakanım dedim ben de... Anlamlı anlamlı güldü.. 'Kalk gel de ayrıntıları burada konuşalım..' Evet konuştular, az sonra kara gözlüklü kısa boylu biri geldi, ünlülerden biri olduğunu öğrendim sonra.. İstanbul'da bulunuyormuş... Bir saat kadar sürdü görüşmeleri. Yanlarına girdiğimde 'Evet, diyordu Tevfik (İleri) Bey, bir dernek kurulmalı köyle ilgili. Düşündüğünüz gibi Köyleri Kalkındırma Derneği olabilir bu.. Öylesine köyle dolu yetiştirilmişler ki 'Köy' sözünü duydular mı, oltaya koşan balığa döner bu enstitülüler...”  (1)
   Başaran Öğretmen’in yukarıdaki alıntıda aktardığı kara gözlüklü kısa boylu biri Orhan Hançerlioğlu idi. Devlet eliyle komünist yaratma davasını üstüne alan Orhan Hançerlioğlu’nun seçilmesi rastlantı değildi...
   Orhan Bali Hançerlioğlu 19 Ağustos 1916 tarihinde Kırklareli’de doğdu. Babasının adı Zahid, annesinin adı Sahavet’tir. 1934 tarihli Askeri Ehliyetname belgesinde de ev adresi olarak: “Kırkkilise, Hacı Zekeriya Mahallesi no; 38” kaydı var…


   Bu adres şu an Karakaş Mahallesi sınırları içinde... “Bir zamanlar Karakaş Mahallesi’nin yarısını Musevi Cemaat oluştururdu”. (2)
   1920 Yılında Kırklareli’nin Yunan işgaline uğramasını azınlıklar olumlu karşıladı. 10 Kasım 1922’de Yunanlar çekilince birçok Yahudi, Kırklareli’den İstanbul’a gitti. (3)
   ‘Hançerli ailesinin Yahudi veya Sabetaycı olduğu’ bilgisini yazabileceğim bir belgeye ulaşamadım, ancak ailenin 1922 yılında Kırklareli’den İstanbul’a göçtüğünü, Orhan Bali’nin 1923-1924 öğretim yılında ‘Hususi Şişli Terakki Lisesi İlkmektep Kısmı’na yazılmış olduğu belgesini paylaşabilirim.



   Tüccarlık yapan baba Zahit de, Kırklar’daki işini kapatıp, 1927 yılında İstanbul’da “A. Zahit & M. Terzian Esham ve Tahvilat, Kambiyo ve Nükud Borsa Şirketi Acentası” işini kurmuş.(4)   Hançerlioğlu, Şişli Terakki Lisesi’nden sonra 1939 yılında İstanbul Hukuk Fakültesi’ni bitirmiş. Trakya’nın birçok ilçesinde altı yıla yakın Bucak Müdürlüğü ve Kaymakam Vekilliği yapmış. 1951 Yılı’nın 5 Eylül’ünde İstanbul Emniyet Müdürlüğü 3. Şube Müdürü olmuş.(5)
   Kırklar’da siyasi iktidarın isteklerini yerine getirmeye hazır kadro görev beklemekte...
   Öyle ya, 1947 yılında yaşanan ‘Sabahattin Ali olayında, şu anda bile çözülmemiş dalavereyi kimler kurgulamış ve uygulamıştı?
   Bir böbreği alındığı için asker olamayan; asker olamadığı için de polis olan Adnan Çakmak Kırklareli Emniyet Müdürüdür...
   “Sabahattin Ali'nin yakın çevresi, Sabahattin Ali'nin Kırklareli'de Milli Emniyet tarafından sorgulanırken işkence sırasında öldüğüne, olayın Sabahattin Ali'nin, Ali Ertekin tarafından öldürülmüş gibi sunulduğuna inanırlar.
   Ben de olayın bu yorumunu hem emekli Kurmay Yarbay Talât Turhan'dan hem de Talât Turhan'ın arkadaşı Adnan Çakmak'tan dinlemiştim. Adnan Çakmak, Mareşal Fevzi Çakmak'ın yeğeniydi. 1973 yılında Ankara'da bir akşam Adnan Çakmak bu öyküyü, uzun uzun anlatmıştı. Yıllar sonra öyküyü Çakmak'tan dinleyip yazmak istediğimizde Çakmak konuşmuyordu” (6) demişti Uğur Mumcu.
   Hatay’a giren Süvari Birliği Komutanı Korgeneral Şükrü Kanatlı’nın yaveri binbaşı, Kırklareli MET Başmüfettişi Kemal Cantimur…
   Hırslı Cumhuriyet Savcısı Hüseyin Tarhan ve genç yardımcısı İsfendiyar Baruönü… Savcı Yardımcısı Baruönü, baş aktörlerden Numan’ın asker arkadaşı… Askerden döndükten sonra 31 Ekim 1949’da Kırklareli’de, hakim yardımcısı olarak göreve başlamış. Numan ile tanışıklığı nedeniyle olsa gerek, bu olaylar kotarılırken 15 Ekim 1951’de Kırklareli Cumhuriyet Savcı Yardımcısı yapılmış. 
   Kapalı kapılar ardında yazılan senaryonun baş aktörleri sahneler ilerledikçe Kırklar’da ortaya çıkıp rollerini kesiyorlardı...
   Alt kadrolar da, Kepirtepe Köy Enstitüsü’nü bitirmiş öğretmenlerden oluşuyordu.
   Her şeyin apaçık yazıldığı, yayınlanmış mahkeme belgeleri var: “T. C. Kırklareli Ağır Ceza Mahkemesi Esas No: 953/102, C.M.U. No 953/417, Karar No. 954/130 ve Karar Tarihi 11.12.1954”… (7) ve (8).
   Kırklareli Milli Emniyet Teşkilatı’nın 999 numaralı ajan şahit Cemile Göktaş’ı (9), 1000 numaralı ajan şahit Nazif Karaçam’ı (10), güven ile kuşku arasında gidip gelen 1001 numaralı ajan şahit Ali Abbas Bartan’ı ve 1002 numaralı ajan şahit Kamil Varlık’ı bu belgelerde okuyabilirsiniz. (11)
   Numan ile Cemile Babaeski’ye bağlı Karahalil Köyü’nden. Numan’ın bitirdiği 1944 yılında Kepirtepe Köy Enstitüsü’ne giriyor, genç irisi Cemile. Akça pakça güzelliğiyle çevredeki bakışları üzerine çekiyor. Köylerinden tanışmamış olmaları, en azından birbirlerini görmemiş olmaları olanaksız. Daha o zamanlar Numan öğretmen, kafayı Cemile’ye takmış… Hoş görebilirsiniz, gençliktir, sevmiştir diyebilirsiniz!..
   Bir de Nazif var, anılması gereken... Kepir’de, Cemile’den bir sınıf önde okuyordu. Uyarının, okuldan uzaklaştırma cezasının olduğu sorunlu bir öğrenciliği vardı. Dava duruşmaları sırasında: “1947 yılından beri ajan olduğunu ve Enstitüde sol fikirli hocalarını takip ettiğini” söylemiş. (12)


   Ankara’dan İstanbul’a dönen Orhan Hançerlioğlu, Milli Eğitim Bakanı Tevfik İleri’nin buyruğunu zaman yitirmeden yerine getirdi ve 1951 yılı Ağustos ayında “Köyleri Kalkındırma Derneği”ni kurdu. Dernek Tüzüğü Köy Postası Dergisi’nin Eylül-Ekim 1951 tarihli 86. sayısında yayınlandı.



   Köy Postası Dergisi 1944 yılında Kadri Oğuz tarafından çıkarılmaya başlanmış ve 30 yıla yakın yayınlanmıştı. Kadri Oğuz’u yaşatmak, Köy Postası’nı kullanmak isteyen güçler, binlerce Köy muhtarlığını bedeli köy sandıklarından ödenmek üzere dergiye abone etmişti.
   Dernek tüzüğü, aceleye getirildiğini kanıtlar şekilde yanlışlarla doluydu. Tüzüğün 2. maddesinde kuruluş amacını gizlemek için özellikle “Derneğin siyasetle ilgisi yoktur” yazılıydı. Dernek merkezinin adresi tüzükte yazılmadığı gibi, 19. maddede  “kurucu üyelerin isim ve adresleri 34. maddede yazılıdır” cümlesine karşın 34. Madde derneğin ne şekilde fesh edileceğini belirtmekteydi.







   Derneğin kurucuları tüzüğün 35. Maddesine yazılıydı…
   “Abdülhamit’i kötülemek cehalettir” diyen Gazeteci Ali Rıza Alp, Köy Postası Dergisi’nin sahibi Kadri Oğuz, 1936-37 yıllarında Amerika’da köy sosyolojisi eğitimi yapan İstanbul Teknik Okulu ve Robert Kolej öğretmeni Nusret Köymen, Basın Yayın ve Turizm Umum Müdürlüğü’nde Şube Müdürü olup İçişleri Bakanlığı’nda da çalışan Bulgaristan göçmeni M. Şerif Alyanak, Felsefe doktoru Ziya Somer ve Orhan Hançerlioğlu…
   Bu hazırlıklar yapılırken 17 ilde 20 milletvekilliği için ara seçimler yapılmıştı. 16 Eylül 1951 günü yapılan seçimlerden Demokrat Parti zaferle çıkmıştı.
   Seçimlerden bir gün sonra 17 Eylül’de de 1.Türk Tugayı İskenderun’dan Kore’ye hareket etti. Bu kanlı rüşvetin karşılığı olarak Türkiye, Nato ile üyelik anlaşmasını 22 Ekim 1951 günü Londra’da imzaladı.
   26 Ekim 1951 Cuma günü TKP’ye yönelik büyük bir komünist avı başladı. İstanbul, Ankara ve İzmir’de 183 kişi gözaltına alındı. Duruşmaların sonucunda bu kişilerin büyük çoğunluğu bir yıl ile on yıl arasında ceza alırken, işkencede delirenler oldu.
   ‘Devlet eliyle komünist yaratmak’ amaçlı kurgunun geçerli yasalara göre yaptırımları kurgulayıcılarına göre yeterli değildi. Menderes’in istediği, ‘komünistlikten mahkum olmuş kimseleri yaratmaktı’ ama hazır ele geçirmişken…
   "Türk Ceza Kanunundaki değişiklik, özellikle 141 ve 142 nci maddelerinin değiştirilmesine dair kanun tasarısının 16.11.1951 tarihinde Genel kurulda görüşülmesine başlandı. Kanun tasarını 8 bileşimde (5,6,7,8,9,10,11 ve 12nci); üçü gizli olmak üzere bir çok oturumda derinlemesine incelenip görüşüldü.”(13)
   “Kanunsuz suç olmaz!” diyen Tekirdağ Milletvekili Şevket Mocan, Kırklareli Milletvekilleri Fikret Filiz, Şefik Bakay, Mahmut Erbil, Sıtkı Pekkip, İçişleri Komisyon Başkanı Faik Üstün ve 48 arkadaşının teklifleri ile 141/1.’de “teşebbüs sahasına intikal etmemiş olan zararlı faaliyetlerin de karşılanması için kaldırılmış ve yerine tevessül tabiri ikame olunmuştur.”(14)  şeklinde değiştirildi. 141/1.’deki bu değişiklikle "komünizmi akıldan geçirmek” bile suç kapsamına girdi.
   Türk Ceza Yasası’nın 141. Maddenin 9 fıkrası değiştirilerek kabul edildi. 1. Fıkrada cebir kullanmak yanında komünist amaçlı dernek kurmak için işe girişmek, başvurmak suç kapsamına alındı. Bu suçun yaptırımı arttırıldı; sekiz yıldan on beş yıla kadar ağır hapis oldu. Bu tür derneklere bilerek veya bilmeyerek girenlere bile 2 yıla kadar ceza öngörüldü.
   Kırklar’daki ‘devlet eliyle komünist yaratma’ kurgusuna katılması düşünülenlerin hemen hemen tamamı Köy Enstitülü öğretmenler olduğu düşünülerek 6. fıkra değiştirilmişti. Suçu işleyenin devlet memuru olması halinde cezasının üçte bir oranında arttırılması fıkraya konuldu. Asıl çarpıcı değişim ihbarcıların cezalarının silinmesinin 7. fırkaya yazılmasıyla yapıldı.(15)
   Teklifi TBMM’ye getiren Kırklareli ve Tekirdağ DP Milletvekillerinin yanı sıra Adalet Bakanı Rüknettin Nasuhioğlu da Trakyalı, Edirne DP Milletvekili idi…
   Kabul edin, üst üste bu kadar rastlantı olamaz… Tüm hazırlıklar üç ay içinde yapılır. Köy Enstitülerinin kapatılması için Köyleri Kalkındırma Derneği kurulur, hemen Köy Postası Dergisi’nde tüzüğü yayınlanır. Trakya DP milletvekillerinin öncülüğünde TCK 141 ve 142. maddeleri değişir ve peşinden Kırklareli için kurgulanan olay zaman geçirilmeden uygulamaya konulur.
   Gözler Kırklar’a döndü…
   Lüleburgaz’da Feyzullah Aktan “Bizim Sesimiz” adlı bir haftalık gazete, Kırklareli’de de Niyazi Akıncıoğlu, Zeynel İlhan ve Mustafa İlhan “Yayla” adlı gazete çıkarma hazırlıklarında idiler. Kırklareli’deki gazetenin amacının “Alyay” olduğu Nazif tarafından duruşmalarda söylenmişti.
   Uygulamaya konulacak kurgu bu iki gazetenin yayınlanmasını da önlemeliydi.
   Numan, Kırklareli yakınlarında Koruköy’de başöğretmendi. Eşi ve 3 oğlu ile birlikte köyü tepeden gören okulun lojmanında kalmaktadı.
   Nazif de 18 yaşında öğretmen olmuştu... Nazif gittiği köye mi sığmaz, köy mü içine almazdı bilinmez; Kırklar’da en çok yer değiştiren öğretmen olarak bilinmekteydi. O yıllarda çevresindekilere, ‘Dereköy yolu üzerinde Gümrük Han köyünde öğretmenlik yaptığını’ söylüyordu. Kırklar’da böyle bir köyün adını bilen bu gün bile yoktur. MET Kırklareli binası o yıllarda ilgililerce ‘Gümrük Han’ diye anılırdı. Nazif, yıllar sona telefon rehberleri basıldığında ev adresi olarak aynı yeri yazdırmıştı.


   Nazif, 1951 ve 1953 yıllarında Birleşmiş Milletler Örgütü’nün “Uluslararası Dayanışma Kavramının Gelişmesi - Teknik Yardım ve Barış Vazifeleri ve Uluslararası Topluluğun Sorumlulukları” başlıklı yarışmayı kazanmış ama birkaç yıl sonra da Gazi Terbiye Enstitüsü’nün pedagoji sınavını kazanamamıştı.
   Nasıl yazıldıysa; Orhan Hançerlioğlu’nun da, Nazif’in de tuğla boyutlarında kitapları vardır.
   Nazif, Cemile’ye olan saplantısını kullanarak Numan’a istediğini yaptıracaktır. Baskıları, ‘Cemile’yi ağırlamak için çok para harcanmalıdır ve bu parayı bulmak lazımdır’ yolunda artar…
   Numan ile Nazif arasında beş yıllık ilginç bir ilişki vardı. Nazif’in 1952 yılı yazında Numan’a yazmış olduğu aşağıda alıntılanan mektup bu ilişkinin niteliği için ayna gibi kanıt!..
   “…Cemile ile uzun uzadıya görüştüm. Ona mektup ve mecmualar göndermişsiniz. Gayet memnun kalmış. Cemile …..tarihinde İstanbul’a gidecek. Bunun için bizim de bir gün önce İstanbul’a gitmemizi teklif ediyor. Galiba bu hususu bildirir kararını size yazdı. Görüyorsunuz ki ben sizin işin süratle neticelenmesi için çalışıyor ve fırsatları kaçırmıyorum. Şayet ben Ankara’ya gidersem Cemile’nin yerime alınmasını da temin edeceğim. Bunun için yukarda zikrettiğim tarihte İstanbul’a hareket etmek için Kırklareli’de buluşalım. Benim için değil de Cemile için bu fırsatı kaçırmayacağınız muhakkaktır. Bu itibarla Genel Merkez ile de istişare etmek imkanını buluruz. Ben Ankara’ya gitmeden işler müsbet neticeler vermeli. Sonrasını sen idare edersin. Şayet beni aldatırsanız emin ol Cemile ile aranı bozabilirim. Bunu samimi söylüyorum.”(16)
   Bence Köy Postası Dergisini Nazif vermiştir Numan’a ama; “T. C. Kırklareli Ağır Ceza Mahkemesi Esas No: 953/102, C.M.U. No 953/417, Karar No. 954/130 ve Karar Tarihi 11.12.1954” olan belgede:  “1952 yılı başlarında (Köy Postası) adı ile kendisine gelen bir gazeteden merkezi İstanbul’da bulunan Köylüyü Kalkındırma Derneği adlı bir cemiyetin mevcudiyetinden haberdar olduğunu, bundan sonra bu cemiyetin kurucularından Kadri Oğuz’a bir mektup yazarak Cemiyetin bir şubesini Kırklareli’nde açmak için bir miktar nizamname gönderilmesini istediği…”(17)  yazmaktadır.
   Numan derneğin Kırklareli Şubesi’ni kurmak için Kırklareli Valiliği’ne başvurur. Eksik evrak nedeniyle kabul edilmez, Maiye Memurluğu’na verilmiş basit bir dilekçe olarak kalır.
   Numan, 1952 İlkbaharında, kuramadığı derneğe üye, destekçi toplamak için çalışmalara başlar. ‘Hazine bulduk’ diye mektup yazmalarına, Nazif’in de katılmasıyla toplantılar düzenlemelerine karşın yanlarında kimseyi bulamaz.
   23 Ağustos 1952 günü akşamı Nazif, Numan’ın görev yaptığı Koruköy’e gider. O geceyi orada geçirir.
   O gecenin tek konusu, her ne kadar “Cemile” ve ona harcanacak paranın temini ise de Ajan Nazif, Ağır Ceza Mahkemesi ‘Karar’ında yazdığına göre, verdiği ifadede: “Koruköyü’de Numan’a misafir oldum. Gece Numan bana: ‘Mektubu hazırladım, mali yardımı Rus Büyük Elçiliğinden temin edeceğim. İtimat telkin edebilmek ve bu işin bir teşkilat mahsulü olduğunu ifade etmek üzere bir de liste hazırladım’ dedi ve bana gösterdi. Mektuba bağlı bir de 42 kişilik liste var idi. Ben de Milli Emniyet’in direktifi ile bu listeye 4 kişi ilave ettim. Ertesi günü Numan’dan ayrılırken ve Numan’a hitaben: ‘Benim birçok tanıdıklarım var, onlar vasıtasıyla bu mektubu Rus Büyük Elçiliği’ne tevdi ettirebilirim’ dedim ve mektubu ben aldım. Rus Büyük Elçiliği’ne tevdi edeceğime dair kendisine söz verdim. Liste ve mektubu alarak Kırklareline geldim. Milli Emniyet Müfettişi Kemal Cantimur’a liste ve mektubu verdim.” demektedir.(18)
  4 Şubat 1954 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 6234 Sayılı Köy Enstitüleri’nin kapatılmasına neden olan yasanın dayanağı bu kadar basit…
   İki kuvalak içki sofrasında haberleri olmadan yönetimine yazdıkları kişilerin adlarını kullanarak bir derneğin şubesini kurmak istemişler. Bu olmayan derneğin hiç basılmayacak bir dergisi için R. B. E.  başlıklı bir mektupla sözde SSCB Büyükelçiliği’nden para istemek istemişler. Mektup ekine de “ülküdaşlarımız” diye niteleyerek, 46 kişinin adlarını yazmışlar. O iki kuvalaktan biri de, bu mektubu alıp Kırklareli Milli Emniyet Başmüfettişi Kemal Cantimur’a vermiş.
   Mektup gözaltına alınmalardan yaklaşık yedi ay önce Milli Emniyete verilmiş. Bu zaman içinde ajan şahit Nazif daha sağlam belgeler elde etmek için çabalamış. Çabarları, MET’e üç ajan şahit daha kazandırma dışında işe yaramamış.
   “Bu davayı Tevfik İleri ve Adnan Menderes direkt takip ettiler”, “Sık sık telsizle arar, aratır Hükümetin başı, duruşmaların bir an önce sonuçlanmasını, hem de ceza ile sonuçlanmasını neden istemesindi?” (19)
   Davaya belge üretme ümitleri kalmayınca eldeki uyduruk belgelerle işe girişmişler.
   24 Mart 1953 günü sabahın köründe Babaeski Ağayeri Köyü İlkokulu Başöğretmeni Hamdi İlker’in evi jandarmalarca basıldı. Eşi Ayşe öğretmenin korkulu bakışları arasında yastık kılıflarına doldurulmuş kitaplarla birlikte Hamdi öğretmen bilinmeyen bir yere götürüldü.
   Aynı saatlerde Lüleburgaz’da Feyzullah Aktan’ın evi Kırklareli Emniyet Müdürü Adnan Çakmak ve polislerce basıldı, nedenini bilmeden gözaltına alındı.
   Lüleburgaz Kumsayik Köyü Başöğretmeni Hasan Özkan, Kırklareli’de şair Niyazi Akıncıoğlu, kardeşi Şerafettin Akıncıoğlu, Kırklareli Maiyet Memuru Mustafa İlhan, Zeynel İlhan, Babaeski Tekkeşeyhler Köyü Başöğretmeni Ali Rıza Topçu, Kırklareli Kavakdere Köyü Başöğretmeni Naci Alles, Koyva Köyü Başöğretmeni Raif Üstün, Babaeski Kadıköy’de öğretmen Hayrettin Özkan, Karahalil Köyü öğretmeni Mustafa Yoldaş, Erikler Köyü Başöğretmeni Hasan Serim, Karaağaç Köyü Başöğretmeni Hasan Çetin, İnece Nahiyesi öğretmeni Safinaz Yılmaz, Lüleburgaz Sarıcaali Köyü Başöğretmeni Ali Abbas Bartan ve tabi Koruköy Başöğretmeni Numan Beyazıt; niçin başlarının belaya girdiğinden haberi olmayan 22 kişi…
   T. C. Müddei Umumisi Hüseyin Tarhan, 16 Temmuz 1953 tarihli iddianamesinde Türk Ceza Kanunu’nun ‘bu dava için ağırlaştırılan’ 141/1, 141/6, 141/7 fıkralarına göre yargılanmalarını istedi.
   Suçsuzdular; iki yıla yakın tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakıldılar.   
   Savcı Yardımcısı İsfendiyar Baruönü’nün asker arkadaşı Numan Beyazıt kurguda oynadığı role göre ödüllendirildi. Numan’a hazırlık ifadeleri sırasında ne demişti Baruönü: “…kendisini kurtaracağını… Cemile ile görüştüreceğini vaat ederek…”(20)
    Numan’a verilen sözler tutulmuş.
    “T. C. Kırklareli Ağır Ceza Mahkemesi Esas No: 953/102, C.M.U. No 953/417, Karar No. 954/130 ve Karar Tarihi 11.12.1954” belgesinde yer alan Nazif’in bir raporunda: “Bu raporda bir gece otelde kalan Numan’la Cemile’nin bir arada iyi ve kötü insanların listesini hazırlamış olduğunu Numan’dan işittiğini ancak Cemile ile konuşulanları anlamak mümkün olmadığını beyan etmektedir”,  diye yazmaktadır. (21)
   Kurgudan sonra Ankara Kavaklıdere’de sessizliğini sürdürerek yaşamakta olan 999 no’lu ajan Cemile de, MET’e raporlar vermiştir. Yukarıda anılan ‘Karar’da bu raporlardan biri yazmaktadır. “Kırklar Palas otelinde Numan’la konuşurken Numan bana (Beynelminel bir adam olacağım) dedi. Bende: (yoksa komünist misin) diye sordum. Numan bana gülerek mukabele etti ve Amerika’ya gideceğini söyledi. Bende orası uzak deyince Rusya’ya gideceğini söyledi…” diye süren raporunda: “1952 yılında Nazif vasıtasıyla Milli Emniyetle temasa geçtim. Numan Beyazıt’ın kurduğu cemiyet hakkında ajanlık vazifesi aldım. Numaram 999’dur.” demiştir. (22)
   Yıllar sonra köylüsü ve Kepirtepe’den sınıf arkadaşı Mustafa Yoldaş’a pişmanlığını dile getirir Cemile: “Ben kadınlık gururumu ayaklar altına alarak Numan’la birlikte oldum” der.
   Numan da Ankara’dadır.
   Kırklareli Ağır Ceza Hakimi Hıfzı Şişmanoğlu karar belgesinin “hüküm” kısmında: “Bu sebeple, maznun Numan’ın hareketi TCK’nun 127. Maddesinin 5. bendine uygun görülmüştür. As.C.K.nun 56. Maddesinin 1 numaralı bendinin (C) fıkrası, TCK’nun 127. Maddesinin bu fıkrasını şumulü içine almış ve Askeri Muh.U.K.nun 5.md. (A) fıkrası ile bu kabil suçları işleyenlerin askeri şahıslardan olmasalar da Askeri Mahkemelerde muhakeme edilecekleri kanunun amir hükmü cümlesinden bulunmuş olduğundan karar kesinleştikten sonra maznun Numan’a ait duruşmanın Ankara Askeri Mahkemesince yapılmak üzere vazife bakımından dosyanın o mahkemeye gönderilmesine…” deyivermiş…
   Numan bu kurgunun baş aktörüdür ve ne kadar ceza aldığını kimse bilmez.
   Bu kurgunun kıygınlarından Hamdi İlker’in bir arkadaşı Mehmet Kahraman ile mektuplaşmasından elde ettiğimiz bilgiler Numan’ın Ankara yaşantısı hakkında bize bilgi verir.


   Mehmet Kahraman öğretmen mektubunda şöyle yazmaktadır: “…Bir iş için Ankara’ya gitmiştim. Gitmişken köylüm, okul arkadaşım, meslekdaşım olan Numan Beyazıt’la görüşmek istedim. Kahve ya da lokal gibi bir yerlere gittim, orada buluştuk. Lüks bir yerdi. Oradan bir başka yere yemek yemeğe gittik. Daha lüks bir yerdi. Herkes selam veriyor “hoş geldin Numan bey!” diyorlardı. Baktım bana göre değil, masraflı bir yer. Numan’ın kulağına eğildim “Valla bende para yok, çıkalım bir başka yere gidelim” dedim. “Sesini çıkarma, sen rahatına bak” dedi. Çeşitli mezelerle geç vakte kadar içki içtik, bir hayli masraf yaptık. Çıkarken masrafı nasıl ödeyeceğimizi merakla beklerken tüm görevliler: “İyi geceler Numan bey, gene bekleriz” dediler, para ödemeden çıktık.
   Ben böyle yerlere alışkın değilim. Bunun ne demek olduğunu sorduğumda: “Boşver orasını sorma” dedi. Gazeteciymiş. Evine götürdü… gözüme ilk çarpanlar gösterişli çekilmiş ve düzenlenmiş fotoğraflar oldu. Demirel’in, Faruk Sükan’ın fotoğraflarıydı bunlar… Yanyana çekilmiş çeşitli pozlardı. Bu samimi fotoğrafların da ne demek olduğunu sordum. “Boşver, orasını sorma, karıştırma” dedi.”
   4 Şubat 1954 Perşembe günü 8625 no’lu Resmi Gazete’de yayınlanan 6234 sayılı yasa ile dünyaya bu gün bile güzel bir eğitim örneği olarak gösterilen Köy Enstitüleri kapatıldı.
   Bu gün Kırklardaki ‘devlet eliyle komünist yaratma’ amaçlı bu davanın belgelerine ulaşmak isterseniz işiniz zor; çünkü kurgunun bitiminden kısa bir zaman sonra Kırklareli Valiliği arşivini su bastı. Sabahattin Ali olayı ile ilgili belgelerle birlikte, Köyleri Kalkındırma Derneği Kırklareli Şubesi Davası belgeleri de bu doğal yıkımda yok oldu. Belki o günlerden, ‘daktilodan çıkmış beşinci nüsha pelur’ belgeler mağdur yakınlarının elinde…
   Ankara’da da aynı tür olay yaşanmamış mıydı?
   “23.12.1947 günü çalışma saatinin bitiminden iki saat sonra Ulus’taki Milli Eğitim Bakanlığı yandı. Çatının her yanından birden yanması ilginçti… Milli Eğitim tarihinin bir dönemi sona eriyordu. Bir tarih yok oluyordu… Cumhuriyet dönemi Milli Eğitiminin tam belgeleri, yazışmaları yok olmuştu.” (23)
  

Hüseyin Kenan GÖREN

Yararlanılan Yapıtlar:

(1)   -  Mehmet Başaran: Yasaklı. Çağdaş Yayınları, 1987 - İstanbul s. 92-97
(2)   -  Gazete Trakya, 15. 04. 2013. “Kırklareli’nin Yetiştirdiği Yahudi Aydınlar”
(3)   -  Erol Haker: Bir Zamanlar Kırklareli’de Yahudiler Yaşardı… İletişim Yayınları - İstanbul. 2002 s. 322
(4)   -  Meral Demiryürek: Orhan Hançerlioğlu Hikayeden Öte Romandan Beri. Akademik Kitaplar – İstanbul     
           Ekim 2010  s. 55
(5)   -  Meral Demiryürek: A. g. y.  s. 59 - 61
(6)   -  Uğur Mumcu: 40’ların Cadı Kazanı. Tekin Yayınevi - İstanbul  1993, 8. Baskı  s. 146
(7)   -  Hamdi İlker: ‘Suçumuz’ Köy Enstitülü Olmak. E Yayınları İstanbul 2012 s. 203
(8)   -  Feyzullah Aktan: Domuz Dolabı. Serendip İstanbul 2012 s. 178
(9)   -  Hamdi İlker: A. g. y.  s. 237
(10) -  Hamdi İlker: A. g. y.  s. 238-239
(11) -  Hamdi İlker: ‘A. g. y.  s. 225
(12) -  Feyzullah Aktan: A. g. y.  s. 66
(13) -  Kazım Öztürk: Türk Parlamento Tarihi IX. Dönem 1950 – 1954, II.Cilt. Türkiye Büyük Milllet Meclisi
           Vakfı Yayınları No. :21  s. 2201
(14) -  Kazım Öztürk: A. g. y.    s. 2230
(15) -  Kazım Öztürk: A. g. y.  s. 2421-2422
(16) -  Feyzullah Aktan: A. g. y.  s. 143
(17) -  Hamdi İlker: A. g. y.  s. 210
(18) -  Hamdi İlker: A. g. y.  s. 231
(19)-   Hamdi İlker: A. g. y.  s. 272-106
(20)-   Feyzullah Aktan: A. g. y.  s. 74
(21)-   Hamdi İlker: A. g. y.  s. 240
(22)-   Hamdi İlker: A. g. y.  s. 236-237
(23) -  Engin Tonguç: Bir Eğitim Devrimcisi: İsmail Hakkı Tonguç - Cilt 2. Gökdikeni Yayıncılık 1997 s. 329,
           353.

(Kuvalak: Gösteriş budalası, hayattaki tatmini diğer insanların dikkatini çekerek ve takdir toplamaya çalışarak elde eden insan - Trakya Argo Sözlüğü’nden)