Karıştıran’da göreceklerimizin habercisi…
O ilaç fabrikasından aşağıya salınınca, yolun
sağında-solunda göze çarpanlar yaşanan kötü anların tanığıydı…
Kuru derenin üzerindeki köprünün; fabrikalarına her gün
gidip gelen işçilerin bir kez bile altından geçen suyu görmediği köprünün
çevresi çamur birikintileriyle kaplanmıştı.
On gün önceyi yaşayanlar: “bu daha ne ki?” dediler.
Karıştırana doğru kavşaktan döndük. Çamur, yaşananların her
yanı sarmış kalıtıydı…
Kasabaya girmeden sağa, Koca Sinan’ın 450 yıl önce o günkü
adıyla “Karıştıran-ı Kebir”e armağan ettiği sekiz gözlü köprüsüne doğru saptık.
Köprü küçülmüş, sanki tek gözlü kalmıştı… Seksenli yılların başındaki E5
üzerindeki köprü ile tarihi köprü arasındaki çukurda biten sazlıkları görür
gibi olduk. O çukur yıllar önce kamyon parkı yapmak için doldurulmuştu. Nasıl
olduysa zamanla parkın bir ucuna Jandarma Karakolu da oturtuluverdi.
Koca Sinan’ın köprüsünün Karıştıran yanı park yapılmak üzere
2.5-3 metre
doldurulmuş, dere yatağı yola kadar daraltılarak yükseltilmişti.
Geçtiğimiz hafta görüştüğümüz Belediye Başkanı Lütfü Karaman,
Büyükkarıştıran’a hizmet etmenin gururuyla, “seksen dönümlük alana Gençlik
Parkı yapıyoruz” diyordu.
“On gün önce park inşaatının çevresini kaplayan tel çitlerin
selin taşıdığı çer-çöp ile dolduğunu, suların akışını engellediğini”
söylediler. O nedenle tel duvar direklerinden sökülüp atılmıştı.
Yola doğru işaret ederek insanlar burada öldü; “sel burada
takılıp kalınca” dediler…
Hala yağmur yağıyordu. Selden zarar gören
Büyükkarıştıranlılar, Belediye yanında bir parkın kapalı alanında
toplanmışlardı. Yanlarına gittik. Suskun, somurtuk ve huzursuzdular…
80 ev zarar gördü demişlerdi ama 25 kişiydiler. Yaşadıklarını,
zararlarını konuşarak sorunlarına yetkililerin çare bulmasını istediler.
Büyükkarıştıranlı emekli eğitimci Mümin Sönmez yönetiminde
yapılan toplantı, Sönmez’in; “Maalesef üç acı kaybımız var. Bir baba-oğul,
Siyami Yeni ve oğlu Semih Yeni ile Zehra Demirel’in ölümü nedeniyle bu ailelere
başsağlığı diliyoruz. Böyle bir olayın bir daha başımızdan geçmemesi için bazı
tedbirlerin mutlaka alınması gerekiyor. On güne yakın zaman geçmiş olmasına
karşın yaşananlar ortada, bu yaşananları da arkadaşlar sizlere aktaracak” diye
konuşmasıyla başladı.
Olayın mağdurlarından belediyeden emekli Orhan Kır: “Olay
akşamı ölen arkadaşlarımızla lokantada beraberdik. Biri geldi, sel geliyor
dedi. Kendimizi dışarıya attık. Su gelir gelmez dizlerimizi geçti. Eve koştuk.
Evdekiler neredeyse boğulmak üzereydi, onlarla birlikte yaşlı bir komşumuz
vardı, kızı ile onu da kurtardık… Eskiden dere taştığı zaman su ağır ağır
gelirdi. Kaçma imkanımız vardı. Bu kez çok ani oldu” dedi. “Evden sonra
ölümlerin yaşandığı yere gittik. Ölen arkadaşlarımızı sel sularından çıkardık.
Yolun karşısında elektrikler saat 20’den beri kesik olmasına rağmen ölen
arkadaşlarımızın bulunduğu taraftaki lokantada elektrikler vardı” diyerek
sözlerini tamamladı.
Karayollarından emekli Fatih Mahallesi’nde oturan İsmail
Tunç: “Küçükbaş hayvancılık yapıyorum. O gün akşamüstü yağmur atıştırmaya
başladı. Kardeşim telefon etti, İğneler Köyü’nden bir çoban arkadaş telefon
etmiş, büyük bir sel geliyor demiş. Saat 19-19.30 gibi aramış. Telefonu
önemsemedik. Yukarıdan silahlar atıldı, koştuk gittik. Her yer su içinde.
Koyunların ağılına gittim. Gece 10’dan, 2’ye kadar sudan hayvan çektik. 78 tane
kurtarabilmişiz, 240 tane koyunum vardı…” dedi. Tunç bir soru üzerine olay
öncesinde herhangi bir anons duymadığını söyledi.
Faik Küçük: “Her şeye on dakikanın içinde oldu. Sular geldi;
altmış ton buğdayımız, otumuz, samanımız ne varsa aldı götürdü. Evdeki
giysilerimiz, beyaz eşyalarımız on dakika içinde yok oldu. Valilikten beş yüz
lira yardım aldık” diyerek yaşadıklarını anlattı.
Büyükkarıştıranlı sel mağduru Selami Cambaz ölümlere tanık
olduğunu anlatırken sanki o anı yine yaşıyordu. “Sel geldiğinde Siyami ile
oğlunu lokantanın kaldırımından yürürken gördüm. Halil İbrahim’in evinin
yanındaki çöp bidonunun yanında Siyami “ah” yaptı, yere düştü. Onu kurtarmak
için iki adım attım ayaklarımı cereyan sardı. Suda cereyan var diye bağırdım ve
çevredekileri uyardım. Siyami, orada çöp bidonunun yanında öldü. Oğlu da onu
kurtarmak için duvara tutunarak koştu. Orada ona da bir olay oldu. Kahveden
telefon etmişler tel kopuğu olduğunu tamirat çalışması olduğunu öğrenmişler.
Yıldırım Mahallesi’nde elektrik vardı, yolun karşısında elektrik yoktu” diyerek
konuştu.
Masada oturan biri “Mehmet Ali’nin oğlu Ünal’da varmış,
çekmişler kameraya kopuk kablodan suya şelale yaparken…” dedi.
“135 koyunum vardı, 120'si gitti!..” diyerek konuşmasına
başladı Osman Yavuz: “Evim derenin kenarındaydı, çok kötü oldu… Yemlerim,
arpalarım, buğdayım, ev eşyalarım hepsi gitti” dedi.
Yanımızda oturan bey suskunluğunu bozarak kararla konuşmaya
başladı. “Belediye meclis üyesiyim, adım Bayram Güner” diyordu. “Kahvedeydik.
20-20.30 sıralarında elektrikler kesildi. Yan masada konuşuluyordu, İğneler ile
Pınarbaşı arasında bir köprü varmış o köprünün sular altında kaldığını geçit
vermediğini söylüyorlardı. Bu kadar büyük olacağını düşünmediğimizden
önemsemedik. Eve gidip erkenden yattık. Gece 0.30’da uyanıp dışarıya çıktık.
Şişme botlarla insanlar selde mahsur kaldıkları yerlerden kurtarılıyordu. Maddi
ve manevi kaybımız büyük, devlet büyüklerimizin bu işe el atmasını,
sorunlarımızın çözülmesini istiyoruz” dedi. Güner bir soru üzerine “kriz masası
oluşturulmalıydı” diyerek “belediye gittik, durum değerlendirmesi yaptık.
Başkan, selden seksen ev ve otuz işyerinin etkilendiğini ve devletten kişi başına
beşyüz lira geldiğini söyledi. Bizim oturumlarda karşı çıkmamıza rağmen dere
yatağının karşı tarafına ve köy tarlası dediğimiz taşkın sahası alana
geçtiğimiz Nisan ayında dolgu yapıldı. Kızılay’ın burada deposu var ama hiç
kapısı açılmadı, yardımını görmedik. Böyle bir afette kayıtsız kaldığı için
Kızılay’ı kınıyorum. İki katlı bina, en azından yirmi otuz tane oda var. Mağdur
olan aileleri o odalarda barındırabilirlerdi. Başkan, toplantıda beş yüz tane
köfte ekmek yaptırıp dağıttırdığını söylemişti. İnsanlar artınca afetzedeleri
ayıramadığını, köfteden vazgeçip pilav ayran dağıtımına başlandığını” söyledi.
Mera Birliği Başkanı İrfan Kambur, yaşanan sel felaketinin
mera vasfında olan yerlere uzun yıllardır yapılanların sonucu olduğunu
söyleyerek konuşmasına başladı. İrfan Kambur: “En büyük sorun çamlığın altı…
Oradaki dolgu tam yirmi metre, mera statüsünde dere yatağıydı. Orası hala mera…
Kanuna göre sözde meraya kimse dokunamaz ama toprak dolduruldu. Köy yerleşimi
aşağıda kaldı. Yapılan park nedeniyle dere yatağına bent çekildi. Yukarıdan
gelen su sete vurup mahalle içine dönüyordu. Su palet, balya ne toplamışsa
taşıyor. Mimar Sinan’ın köprüsü iki göz kalmış… Park alanını yarım metre
doldurduk diyorlar. Kepçeyi vursunlar iki-üç metre altta çim çıkacak görürüz”
dedi.
Ölenlerin kardeşi ile yeğeni olduğunu söylüyordu, Burhan
Yeni; “En büyük yanlış dere yatağının doldurulması… Belediye Başkanı ve çalışma
arkadaşları rant peşinde. Bu parkın aynısını Amerika’da görmüş. Karıştıran’a
aynısını yapmak için ant içmiş ama altyapısını yapmadan yapmış. Bu yüzden
felakete uğradık. Kardeşimi yeğenimi kaybettim. Bu konuda sonuna kadar mücadele
yapacağım. Tredaş’ın da büyük suçu var... Sel geldiğinde kendi dertlerine
düşmüşler. Elektrikleri kesmeliydiler. Daha önce de üç sefer sel yaşadık ama
böyle bir şey görülmedi. Başkan iki saat önce haber aldığını söylüyor. Haber
almış da halkı niye bilgilendirmemiş. Anons için cereyan yoksa zabıta niye
gezip insanları haberdar etmedi. Kendi yandaşlarının yanına çamlığa gitti,
kalkın sel geliyor dedi. Havada yine yağmur var. Yine sel gelirse aynı
felaketin daha büyüğünü yaşarız” dedi.
Toplantı bitiyordu. Yağmur nedeniyle sığındığımız parktaki
kapalı alandan çıkarken arkamızdan sesleniyorlardı; “Bu parkın buradan
kaldırılmasını istiyoruz. Biz dere boylarında çocuklarımızın ölülerini aramak
istemiyoruz. Dolguların kaldırılıp eskisi gibi dere yatağı ortaya çıkarılsın…”